Author Archive
Bu tahtada karşılaşılabilecek olan en zor pozisyonlardan biridir. Usta düzeydeki oyuncular için bile rahat olmayan bir konumdur.
Mat sadece filin rengindeki köşede mümkündür.
Bu mat üç aşamada tamamlanır:
-
Şahın tahtanın kenarına doğru sürülmesi
-
Şahın doğru köşeye zorlanması.
-
Matın gerçekleştirilmesi
Örnek:
Celal Üster
Satranç, yaygın inanışa göre, Doğu kökenli bir oyundur. Birçok araştırmacı, satrancın 6. yüzyılda ya da daha öncesinde Hindistan’da doğduğunu savunur. Bu ölümsüz oyunun Müslümanlar’dan İspanyollar’a, Bizanslılar’dan da İtalyanlar’a geçerek tüm Avrupa’ya yayıldığı söylenir. Ama hep merak etmişimdir: Satranç taşlarının en önemlisi olmasa da en güçlüsü olan ‘Vezir’, Batı dünyasında neden ya da nasıl ‘Kraliçe’ (Queen) adını almıştır? ‘Şah’ın Batı’ya gidildikçe ‘Kral’a (King) dönüşmesi daha anlaşılır bir durumdur da, ‘Vezir’in ‘Kraliçe’ye, başka bir deyişle eril bir taşın dişil bir taşa dönüşmesi biraz şaşırtıcıdır.
Gerçi Doğu’da, İran’da ve Arap ülkelerinde ‘Fil’ diye bilinen taş, Batı’da ‘Piskopos’ (Bishop) olmuş; bizim ‘At’ dediğimiz taş da ‘Şövalye’ye (knight) dönüşmüş. Bizde ‘Kale’ denen taşa, İngilizler ‘Rook’ diyorlar; ‘Rook’ ise, Hintçede ‘Ruh’tan, Farsçada ‘Roh’tan (Asker) geliyor. Ama bunlara bir diyeceğim yok. Çünkü, neresinden bakarsak bakalım bir Doğu oyunu olan satranç, belli ki, bir ordunun savaş düzenine dayalı, sapına kadar erkek kökenli bir oyundur.
Satranç ve taşların hareketi, doğal olarak, yüzyıllar boyu coğrafyadan coğrafyaya, iklimden iklime karmaşık bir evrim süreci yaşamış. Zaman içinde taşların ilerleyişi ve özellikleri de değişimlere uğramış. ‘Vezir’in zamanla cinsel bir değişim geçirerek Batı’da ‘Kraliçe’ye dönüşmesi ise, Stanford Üniversitesi öğretim üyelerinden Marilyn Yalom’un kısa bir süre önce yayımlanan Birth of the Chess Queen (Satranç Kraliçesinin Doğuşu) adlı kitabının konusu olmuş.
‘Şah’, bütün yönlerde yalnızca bir kare ilerleyebilir, ama oyunun ister istemez en önemli taşıdır. ‘Şah’ınız kıstırılıp kaçamayacak bir duruma düştü mü, feriştahı gelse kurtaramaz sizi, mat olduğunuzun resmidir. Öteki taşlar, ‘Fil’, ‘Kale’, ‘At’, ‘Piyon’ hep belirli yollardan hareket ederler. ‘Vezir’e gelince, nerdeyse her şeye gücü yeter. Önüne bir engel çıkmadığı sürece satranç tahtasını herhangi bir yönde boydan boya geçebilir; üstelik, hem ‘Kale’ gibi sütunlar ve sıralar üzerinde, hem de ‘Fil’ gibi çaprazlar üzerinde. Tıpkı şahını koruyan, ona akıl veren, onun askerlerine komuta eden, düşmana saldırıyı yöneten gerçek bir vezir gibi.
Tarihçileri, bu oyunun en eski dönemlerinde Hindistan ve İran’da kullanılan satranç taşlarının figürlü olduğunu belirtirler. ‘Şah’, şaha benzer; ‘Vezir’, vezire; ‘Fil’, file. Sonradan, İslâm dünyasındaki suret yasağı, satranç taşlarını figürsüzleştirir, soyut biçimler verilir taşlara. Satranç, Ortaçağ başlarında Emeviler’in egemenliğindeki İspanya üzerinden Avrupa’ya yayıldığında, taşlarda insan figürleri yeniden belirir.
Kültür tarihçisi Marilyn Yalom, yaptığı araştırmalar sırasında, 990 yılında yazılmış bir şiire rastlamış. İsviçre’deki Einsiedeln manastırındaki bir keşişin yazdığı ‘Satranç Üzerine Dizeler’ adlı şiirde, ‘Vezir’den ‘Kraliçe’ olarak söz ediliyormuş. Yalom, araştırmalarını derinleştirdiğinde, Geoffrey Chaucer’da da karşılaşmış ‘Kraliçe’yle. Ama günümüzdeki karşı konulmaz gücüyle ‘Kraliçe’nin en açık seçik betimini Luis Ramiriz de Lucena’nın 1496’da İspanya’da yayımlanan Aşk ve Satranç Sanatı Üzerine Söylev adlı kitabında bulmuş.
Yalom’un anlattıklarına bakılırsa, bizim ‘Vezir’ dediğimiz taşın adı ve cinsiyeti değişirken gücünde de büyük bir değişim meydana gelmiş. Eskiden ‘Vezir’ çaprazlar üzerinde yalnızca bir kare ilerlerken, 15. yüzyıl Avrupası’nda ‘Kraliçe’ bugünkü müthiş gücüne erişmiş.
Yalom’un, yanıtlamaya çalıştığı soru şu: Erkeklerin egemenliğindeki bir dünyada, ‘Kraliçe’nin bunca güçlü olduğu bir oyun nasıl kabul gördü? Yalom, bu soruya tek bir kesin yanıt vermek yerine, yanıtı ortaya çıkarabilecek birkaç tarihsel/kültürel gösterge sunmayı yeğliyor.
Birincisi, Ortaçağ Avrupası’nda Meryem Ana’nın bir güç figürü olarak ululanması. Hz. İsa’nın anasının, Yeni Ahit’te Tanrı’nın uysal ve itaatkâr hizmetkârı olarak görülmesine karşılık, Ortaçağda güç ve görkemle donatıldığını vurguluyor Yalom. Sonra, gene Ortaçağda nerdeyse bir tapım gibi ortaya çıkan saray aşkından söz açıyor; her şövalyenin tapınırcasına bağlılık duyduğu bir hanımefendisi olduğundan söz ediyor. “Bu hanımefendi bazen erişilmez ve evli bir soylu kadın olabiliyordu,” diyor. “Şövalye, ortaya koyduğu yiğitliklerde esin gücünü ondan alıyordu.”
Yalom, satranç ‘Kraliçe’sinin yükselişindeki etkenlerden biri olarak da, gerçek yaşamda güçlü kraliçelerin, özellikle de 15. yüzyılın ikinci yarısında Kastilya kraliçesi I. Isabella’nın ortaya çıkışını görüyor. Yalom’a göre, güçlü ‘satranç kraliçesi’nin Güney Avrupa’da boy göstermesi hiç de rastlantı değil.
Marilyn Yalom’un kitabı, satranç âlemindeki bu cinsiyet değişiminin toplumdaki, Ortaçağ Avrupa toplumundaki karşılıklarını araştırıyor.
Radikal gazetesi
Ahmet Emre Bilgili*-H. Sertaç Dalkıran**
Bağımsız bir etkinlik olarak satranç, bireyin eğitiminde son derece ilgili ve yararlı bir duruma getirilebilir. Yeteneği ve zekâsı ne olursa olsun birey nezrinde yararı olduğu kabul edilir. Satranç bireye kazandırdıkları pozitif etkilerle, yetenek ve zekâ ayrımı yapmadan bireyin eğitiminde fonksiyonel bir rol oynayabilir.
Bilindiği üzere matematik, hem sosyal bilimler hem de fen bilimleri eğitimi açısından büyük önem taşımaktadır ve matematik ile satranç arasında da ciddi bir ilişki söz konusudur. işte bu ilişki üzerine çalışan ve bu ilişkinin bütün yanlarını konu edinen ve bu alanda bağımsız bir çalışması bulunan Gik, önemli sonuçlara ulaşmıştır (Gik, 1983).
Satrancın; çocukların zekâsını, hayal gücünü, şekil ve uzay bilgisini, analiz ve sentez yapma özelliklerini, planlama yeteneklerini, kavrama güçlerini, sözlü muhakemelerini, hafızalarını, problem çözme kapasitelerini, hızlı ve mantıklı düşünebilme karar alabilme süreçlerini olumlu etkilediği bilimsel deneylerle ispatlanmıştır. Bunun sonucu başta Rusya, ABD, Venezüella, Bulgaristan, İzlanda, Kanada ve ispanya gibi ülkeler olmak üzere 30 ülkenin okullarında ders olarak okutulması sağlanmıştır. Diğer ülkelerde de satranç, devletin ilgili birimleri tarafından gelişmesi için desteklenmektedir.
ABD’nin satranç eğitimine verdiği önem, özellikle son yirmi yılda dikkati çekmektedir. Birçok eyaletinde satranç okul müfredatının bir parçasıdır ve çok sayıda satranç merkezleri bulunmaktadır. Özellikle Üniversite satrancında kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Başta Virginia Tech, Texas Browsville, South Dakota, Sounth Carolina, Maryland Baltimore Country, Oberline College, MIT, Harward, Colombia Buchnell, Tulane, Dallas Teksas ve Teksas A&M Commerce üniversiteleri olmak üzere daha birçok üniversitede öğrenciler satranç öğrenmektedir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)
1969 yılında, 40. Dünya Satranç Kongresi açılışında konuşan Berlin Humbold Üniversitesi Felsefe Okulu Dekanı Dr. Hans Klaus ‘Satranç, insan bünyesinin düşünme metotlarını geliştirmesine yardım eder. İlkokul yıllarından itibaren satranç öğrenmek ve oynamak faydalıdır. Resmi öğretim süreci yerine, bir şeyi oynayarak öğrenmek her çocuk için daha keyiflidir. Çocuklarımızın okul hayatında ilerlemeleri için onlara satranç öğretebiliriz’ demiştir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)
Satranç bilen öğrencilerin Torrance yaratıcı düşünce testlerinde ve VVatson Glaser eleştirel düşünce testlerinde daima yüksek sonuçlar aldıkları görülmüştür.
Dr. Calvin F. Degermond, satranç üzerine yaptığı uzun süreli araştırmalar sonucunda; satrancın zekâyı, estetiği, sporu, karar almayı, azim ve konsantrasyonu geliştirdiğini belirtmiştir. Satranç yaklaşık 50 yıldır Rus okullarında ders olarak okutulmaktadır. Çocukların problem çözme ve muhakeme yeteneklerine sağladığı katkı bir çok ülkede kanıtlanmıştır.
1973-1974 yıllarında o zamanki adıyla Zaire’de (Kongo Demokratik Cumhuriyeti) Dr. Albert Frank tarafından gerçekleştirilen araştırmaya 16-18 yaş grubundan toplam 92 öğrenci katılmıştır. Çalışma sonunda satranç eğitimi alan deney grubu, idari yetenek, matematik ve sözlü beceride kontrol grubuna oranla daha başarılı olduğu ortaya çıkmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)
1974-1976 yıllarında Belçika’da Assenede Belediye okulunda gerçekleştirilen çalışmalara 10 yaş grubundan toplam 40 çocuk katılmıştır. Deney ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılan öğrencilere 5. ve 6. sınıfın sonlarında J. Piaget’in kavrama gelişimi testleri uygulanmış ve istatistiklerin neticesi satranç öğrencilerinin lehine çıkmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)
Yine Çin Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Yee Wang Fung tarafından üniversitenin sayısal bölümlerinde okuyan öğrenciler üzerinde yaptığı deneylerinde, satranç eğitimi alan öğrencilerin matematik ve fen dersleri sonuçlarında ortalama % 15’lik bir artış sağladıklarını ortaya çıkarmıştır. (http://www.tsf.org.tr/ha-berler/vmilliegitimders.htm)
1979-1983 yılları arasında ABD’nin Pensilvanya eyaletinde gerçekleştirilen çalışmalarda, satranç eğitimi alan deney grubu, diğer kontrol gruplarının tümünü düşünsel gelişim programlarında geride bırakmıştır. Araştırmalarda Watson-Glaser ve Torrance test teknikleri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarının açıklanmasıyla Pensilvanya eyaletinde pilot okullarda satranç dersi uygulaması başlatılmıştır. (http://www.tsf.org. tr/haberler/vmilliegitimders.htm)
1979-1983 yılları arasında, bu kez Dr. Robert Ferguson ESEA kod IV-C isimli ve federal olarak desteklenen ” Eleştirel ve Yaratıcı Düşüncenin Satranç Yoluyla Geliştirilmesi” konulu projeyi hazırlamıştır. Bradford bölgesi okullarından seçilen 7., 8. ve 9. sınıf öğrencilerinin katıldığı deneyin 32 hafta sonrasında yapılan Watson-Glaser eleştirel düşünce testleri sonucunda satranç grubu birinci olmuştur. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)
1979-1983 yılları arasında Venezuela’da “Düşünmeyi Öğrenme Projesi” isimli çalışma, satrancın zekâ seviyesini arttırıp arttırmadığını hedeflemiş, araştırmaya tümü 2. sınıf öğrencisi 4266 kız ve erkek çocuk katılmış, hemen hemen her sosyoekonomik düzeyden ailelerin çocukları bu projede yer almıştır. Araştırma sonucunda, satrancın metodolojik bir şekilde öğretilmesiyle küçük yaş gruplarındaki tüm öğrencilerin IQ ‘sunu arttırdığı belirlenmiştir. (http://www.tsf.org.tr/ha-berler/vmilliegitimders.htm)
Satrancın Öğrenciye Kazandırdıkları
Satranç, öğrenciye bir yöntem dahilinde öğretildiği taktirde, ayırt etmeksizin bütün derslerine olumlu yararları bulunur. Bunun yanında kişiliğine ve sosyal hayatına da bir çok açıdan katkıları görülür. Bu katkıları analiz edebilmek için farklı açılardan bakabilmek gerekmektedir.Yani satrancı, 64 kareye ayrılmış bir tahta üzerinde ayrı fonksiyonları olan taşları belirli kurallar dahilinde bir hedef gözeterek karşılıklı oynatmalarından oluşan bir oyun olarak tanımlamak, onun derinliğini ortaya koymaz. Onun derinliği; bilim, sanat ve spor olmasında, uygarlık tarihi ile ilişkilendirilmesinde, tarihi kişiliklerde, entelektüel boyutunda, bireye ve topluma kazandırdıklarında yatar.
Toplumun bir üyesi olarak bireye kazandırdıkları konusunda genel olarak şunları ifade edebiliriz:
a) Zihinsel gelişime pozitif katkılar yapması
b) Muhakeme gücünü artırması
c) Analiz-sentez yapma becerisi
d) Yaratıcılığı teşvik etme
e) Strateji geliştirme
f) Fotografik hafızanın gelişimine katkı sağlama
g) Oyun sürecinde asla şiddet üretmemeye ilişkin bilinç
h) Hayal gücünü, şekil ve uzay bilgisini, planlama yeteneklerini destekleme
i) Problem çözme kapasitelerini artırma
j) Hızlı ve mantıklı düşünebilme-karar alabilme süreçlerini geliştirme
k) Neden sonuç ilişkisini kavrama
l) Sakin ve soğukkanlı olmayı öğretme
m) Rakibine saygılı olmayı temel alan bir centilmenlik
n) Risk alma
Kaynakça
I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi Yayın Dizisi: 2
(Üstün Yetenekli Çocuklar Bildiriler Kitabı-Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu, Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Mustafa Ruhi Şiirin)
* Doç. Dr. Marmara Üniversitesi
* * International Chess Arbiter
Kaynak: bebek.com
Başarı hemen herkesin ulaşmak istediği bir hedeftir. Çocuklar da başarıya hemen ve kolay yoldan ulaşmak isterler. Oysa başarı, insanlara sunulan bir lütuf değildir. Ardında azim, fedâkârlık, sabır, planlı çalışma ve tüm bunların yapıldığı bir süreç, kısacası bir bedel vardır. Yani bir bedel karşılığında alınmıştır. Başarının bedeli önceden ödenmiştir. Başarısızlığın bedeli ise sonradan ödenir. Başarısızlığı bazıları için cazip kılan da budur. Yaşamın cilvelerinden diye tanımlanabilen şansın ve rastlantıların önemli etkilerine rağmen, bedel ile başarı arasında doğru orantı olduğunu söylemek mümkündür. Bu satrançta da böyledir. Hiçbir oyun, satrançta olduğu gibi, başarıyı dünya ölçeğinde kıyaslamalı olarak rakamlarla ifade edemez. Çocuk çalışıp oyunculuğunu ilerlettikçe, gerek ulusal (UKD) gerek uluslararası (ELO) kuvvet dereceleri artar. Çocuk, bedelini ödediği sürece başarı merdivenlerine tırmandığını görecek ve tüm başarı öykülerinin ardında bir bedel olduğu gerçeğini öğrenecektir.
Zamanın önemi ve satrançla ilişkisi
Modern insanın tanımının “zamanı ve mekânı en iyi kullanan kişi” olarak yapıldığı bir dünyada çocuklarımıza öğretmek zorunda olduğumuz diğer bir kavram da zamandır. Yaşamın hızlanması zamanın önemini artırmıştır. Yaşamın daha da hızlanacağını düşünürsek, gelecekte zaman kavramının öneminin daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaman, sadece bir kavram olmanın ötesinde, artık pek çok kavramın da belirleyicisidir. “Doğru” bile, ancak kendi zamanında yapılırsa “doğru”dur.
Satranç, zamana karşı oynanan bir sürat oyunu değildir. Ama belirli bir zaman dilimi içinde oynanması gereken bir düşünce sporudur. Dolayısıyla sadece hızlı oynamak ya da sadece doğru oynamak yeterli değildir. Esas olan, her ikisini de birlikte yapabilmektir. Yani doğru kararı belirli süre içinde verebilmektir. Hayatın da bizden istediği budur
Günlük yaşamın pek çok anında zamanın baskısı vardır. Yapılan hataların önemli bir nedeni, zamanın üzerimize yaptığı baskının oluşturduğu gerilimden kaynaklanmaktadır. Okula geç kalan çocuk, zaman baskısıyla gerilim altındadır. Böyle bir çocuk, hata yapma eğilimindedir. Derslerini zamanında yetiştiremeyen çocuk huzursuzdur. Çevresine karşı kırıcıdır. Satranç zamanın önemini en iyi vurgulayan ve zamanı kullanma becerisini arttıran bir oyundur.
Satranca yeni başlayan çocukların, düşünmeleri için uzun bir süreleri olmasına rağmen, zaman baskısı ile çok hızlı oynadıkları bilinen bir gerçektir. Aynı çocukların bir süre sonra zaman sıkışmasında bile doğru hamleleri bulup oynadıkları gözlenir. Çocuk kendi kapasitesini tanıdıkça, belli bir süre içinde neleri yapıp neleri yapamıyacağını bilir. Zamanı kullanma becerisi arttıkça, insanın bioritmi ile zamanın periyodları daha fazla örtüşür. Dolayısıyla bioritmin gerçek zamandan daha hızlı olduğu tezcanlılık ve bioritmin daha yavaş kaldığı ağırkanlılık ve bunun sonucunda ortaya çıkan panik ataklara pek rastlanmaz.
Satranç ile psikolojik sorunların ve ruhsal boşluğun üstesinden gelmek
Çocuklarımızın psikolojik sorunlar yaşamasında, istenmeyen alışkanlıklara kapılmasında, suça eğilimli olmasında en önemli etkenin, onların içine düştükleri ruhsal boşluk olduğu bilinmektedir. Ruhsal boşluk içinde bulunan bir insanda umutsuzluk, karamsarlık, değersizlik, yalnızlık, kural tanımamazlık gibi duygu ve düşünceler egemendir. Bu tür olumsuz duygu ve düşünceler içindeki bir çocuğun, bu boşluğu doldurmak amacıyla toplum tarafından pek kabul görmeyen davranışlarda bulunması ve bağımlılık yapan maddelerden yardım beklemesi, sık rastlanan sosyal bir sorundur.
Çocuklarımızın ruhsal gelişimine ne kadar özen göstersek de, ne kadar ruhsal dünyalarını doldurduğumuzu sanıyor olsak da, zaman zaman ruhsal boşluğa düştüklerine tanık olmaktayız.
Satranç, insanların ruhsal dünyasında oluşan boşlukları doldurabilecek eşsiz bir oyundur. Çünkü tek başına bile çalışılabilen, problemleri çözülebilen, analizleri yapılabilen, monotonluktan uzak, içinde pekçok güzelliği barındıran ve hayranlık duygusu uyandıran bir oyundur. Çocuklarımızın zaman zaman yaşadıkları yalnızlıklarını paylaşabilecekleri iyi bir arkadaştır. Satranç, çocuklarımızı suçtan, suç ortamından uzak tutar. Onlar için güvenilir, hayata bağlayıcı, sıcak bir ortam sunar. Pek çok anne ve baba, satranç sayesinde rahat uyuyabildiklerini ifade etmişlerdir.
Yazar : Dr.Olgun KULAÇ
Spor evrensel kültürün bir parçası, dünyada farklı dil, din, ırktan insanları bir araya getiren dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir.
Çağımız sporunu; fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkileyen, sosyal ve moral kazançlar sağlayan hareketler bütünü olarak tanımlayabiliriz. Görüldüğü gibi sporun belirli sözcükle kalıplaşmış klasik bir tanımı yoktur.
Spor sözlük anlamı olarak Latince DISPORTARE ve DESPORT “dağıtmak, bir birinden ayırmak” anlamına gelen sözcüklerden gelir. 17 yüzyıldan sonra günümüze gelinceye kadar ilk hecesi aşınarak “SPORT” biçimine dönüştüğü araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir. Britannica ansiklopedisi spor’u ” Belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler.” olarak tanımlamaktadır. Satranç oyununun bir spor olup olmadığı dünyada ve son yıllarda ülkemizde de tartışılır olmuştur. Satranç oyununun görünürde fiziksel aktivite içermemesi bu oyunun spor sayılmamasını düşünenlerin en önemli verisidir. Satranç oyununda bir spor dalında olması gereken tüm niteliklere sahip olduğu gibi başka spor dallarında olmayan özelliklere sahiptir. Sporu tanımlamanın zorluğu açıktır. Ancak bir oyunun özelliklerine bakarak onun bir spor olup olmadığı ortaya konulabilir.
Bir oyunun spor sayılabilmesi için ,sahip olması gereken başlıca özellikler:
Herkese açık olması
Başarıya ulaşma ilkesi
Evrensel kurallarının olması
Yarışma niteliğinin bulunması
Organizasyon düzenlemeye elverişli olması
Sonuçlarının rakamlarla ifade edilebilir olması (Ölçülebilir olması )
Çalışma ile başarının artırılabilir olması
Görüldüğü gibi sporda olması gereken ana unsurları satranç oyununda da bulmak mümkündür.
Satranç oyununda bedensel hareketin sınırlı olması nedeniyle onu spor dışı bir aktivite olarak değerlendirmek son derece yanıltıcıdır. Klasik sporlarda görmeye alıştığımız hareketliliği satranç oyununda göremediğimiz bir gerçektir. Satranç oyununda görünür bir fiziksel bir aktivite olmasa bile daha derinlerde fiziksel aktivite sonucunda oluşan fizyolojik değişimleri görmek mümkündür.
Sanılanın aksine satranç oyuncusu maç sırasında sakin bir şekilde oturan bir kişi değildir. Bir oyuncunun, oyun süresi içinde kalp atım sayısının, solunum sayısının, kan basıncının sabit kalmayıp değiştiği bilinmektedir. Bu değişimlerin hızı tahtadaki konuma sıkı sıkıya bağlıdır. Fiziksel aktivite sonucunda kaslara gereken enerji nedeniyle metabolizma nasıl
artıyorsa düşünsel aktivitenin artması sonucu beyin hücrelerinin enerji gereksinmesi için metabolizma hızlanmaktadır.
Unutmamak gerekir ki beyin hücrelerinin çalışması için sadece oksijen ve glikoz gereklidir. Vücut artan oksijen ve glikoz talebini ancak metabolizmayı, daha açık anlatımı ile enerji sağlayacak organların temposunu artırarak sağlar. Solunum sayısının ve kalp atımını hızlanmasını nedeni budur. Bu nedenle bir oyun sonunda satranç oyuncusunda ciddi yorgunluk belirtileri gözlenir. Zorlu geçen maçlarda bu belirtiler daha fazladır. Uzun süren
yarışmalarda bu yorgunluk bulguları daha da belirginleşir.
Dayanıklılık bütün spor dallarında olduğu gibi satranç içinde önemlidir.Dayanıklı satranç sporcularının daha başarılı olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda bir satranç oyununda yakılan enerji 1500 metre koşan bir sporcunun yaktığı enerjiye eşdeğerdir. Bu nedenle günümüzün satranç sporcularının pek çoğu fiziksel yönden güçlenmek için antrenmanlar yapıyorlar.
Satranç oyuncuları da başka sporcular gibi düzenli yaşamalı, dengeli beslenmeli ve sürekli antrenman yapmalıdır. Diğer sporlar ile ilgilenen bazı sporcuların konsantrasyonlarını artırmak ve psikolojik olarak rahatlamak için satrancı tercih ettikleri de bilinen bir gerçektir.
Bunun dışında spor tanımı içinde olması gereken bir diğer unsurda karşılaşma sonucunun adil olmasıdır. Daha açık bir ifade ile yarışmanın sonucuna üçüncü etkenlerin katkısının minimum olmasıdır. Seyirci baskısı yabancı sahada oynamanın verdiği kaygı, şans faktörü gibi etkenlerin sonuca olan etkileri sporun adaleti üzerine gölge düşürmektedir.
Adil bir spor karşılaşması sadece iki tarafın dış etkenlerin arınmış olarak güçlerinin sınanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında satranç diğer spor karşılaşmaları ile kıyaslanmayacak ölçüde adildir.
Özgür AKMAN
Karakter özelliklerinin, satranç stillerine de yansıdığı bilinir. İki şampiyonun, Vishwanathan Anand ve Garry Kasparov’un Avrupa Kulüpler Kupası ziyaretlerinde sergiledikleri davranışlar iki şampiyon hakkında çok şey anlattı.
Kasparov, 2004’te Çeşme’ye gelmeden önce daha İstanbul’dayken medya onu takibe almıştı. Çeşme’de kötü bir turnuva geçirse de attığı her adım, gazetecilerce izlendi. Kaybettiği maçtan sonra bile herkes onun peşindeydi. Geçen hafta Kemer’e gelen Anand ise Kasparov gibi basın toplantısı düzenlemedi ve sadece üç dört tane röportaj verdi.
Kasparov, kariyeri boyunca medyayla ilişkilerini sıcak tuttu. Tavırları ve söyledikleriyle hep gündem yarattı. Hem satrancın teknik yönüne katkıda bulundu hem de söz ve tavırlarıyla satrancın tanıtımına önemli etkisi oldu.
Hindistan’da satrancın tanıtımı için çabalar gösteren Vishy, dünya çapındaki projelere fazla katılmadı. Kariyerlerini karşılaştırırsak; Kasparov, Vishy’den kıdemli olsa da Anand da yaklaşık 15 yıldır dünya satrancına Kasparov’dan sonra en büyük damgayı vuran isimlerden biri oldu. Garry Kimovich, yeni kariyerinde masanın diğer tarafındaki Putin’e karşı da satranç stiline benzer şekilde korkusuzca ve agresif bir muhalefet yapıyor.
Kasparov’un hayat felsefesinde de satranç tarzında da enerji, dışa dönüklük ve agresiflik, sürekli arayış var. Anand, satrancın siyasi yönüne dair tartışmalardan hep uzak durdu. Kritik konularda, açık yorumlar yapmaktan kaçındı. Medyatik olmaktan ziyade, sadece işini yapmayı tercih etti. İkisi de satrançtaki doğruları en iyi şekilde uyguluyor, ama oyunlarında da farklar var. Anand’ın Kasparov’a göre daha ağırbaşlı ve keskin bir tarzı var. Anand’ın oyun sırasındaki tavırları da Kasparov’a göre daha sakin, şovdan uzak ve. ağırbaşlı olarak nitelendirilir.
Anand, Kemer’de turnuva salonuna ilk girdiğinde birçok meslektaşı, onu tebrik etmek için yanına geldiler. Ama Kasparov salona gelseydi, onunla sohbet edebilecek isimlerin sayısı çok daha az olurdu. Anand, bütün tebrikleri kabul etti, maçlarından sonra salonun dışında satrançseverlerle (aralarında 13 yaşındaki 2 bin 502 reytingli Hou Yifan da vardı) hatıra fotoğrafı çektirdi. Eğer Kasparov olsaydı, o an hissettiği şekilde davranır; maçtan sonra kendisiyle fotoğraf çektirebilenler, piyangodan ikramiye kazanmış gibi hissederlerdi.
İki,şampiyonun tercihleri çok farklı. Sanki Machiavelli’nin Prens’inde hükümdarların “Sevilmek mi, korkulmak mı?” sorusunun iki farklı kutbu gibiler Kasparov korkulan, fakat nefret edilmeyen, Anand ise sevilen bir dünya şampiyonu Eşiyle birlikte, sakin ve kendi halinde bir hayat süren Anand, medya mensuplarından kaçmasa da Kasparov gibi medyaya yakın, sürekli gündem yaratabilecek bir isim değil Geçtiğimiz çarşamba günü Hindistan’da görkemli törenlerle karşılanan Anand, kısa bir süre sonra kendi hayatına dönecektir. “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır,” denir. İki şampiyonun, satrancı oynayışlarındaki, medyayla ilişkilerindeki, ilk Türkiye ziyaretleri arasındaki farklar, yoğurdu ne kadar farklı yediklerini gösteriyor.
İlköğretim 4. ve 5. Sınıf Satranç Bilen Öğrenciler ile Satranç Bilmeyen Öğrencilerin Doğal Sayılara İlişkin Dört İşlem ve Problem Çözme başarılarının Karşılaştırılmaları
Reşat SADIK
Bu çalışmanın amacı, ilköğretim 4. ve 5. sınıf satranç bilen öğrenciler ile satranç bilmeyen öğrencilerin doğal sayılara ilişkin dört işlem ve problem çözme başarılarının karşılaştırılmasıdır.
Araştırmanın örneklemini, Bolu il merkezindeki ilköğretim okullarının 4. ve 5. sınıflarında okuyan satranç bilen öğrenciler (4. sınıf 40, 5. sınıf 48) ile satranç bilmeyen öğrenciler (4. sınıf 40, 5. sınıf 48) oluşturmaktadır.
Araştırma sırasında veri toplama aracı olarak satranç bilgisini ölçmek için satranç testi, matematik dersi doğal sayılara ilişkin dört işlem ve problem çözme başarılarını ölçmek için ise araştırmacı tarafından geliştirilen dört işlem ve problem çözme testleri kullanılmıştır.
Çalışma sonunda, ilköğretim 4. ve 5. sınıf dört işlem ve problem çözme testlerinde satranç bilen öğrenciler lehine anlamlı farklar bulunmuştur
1975 – Moskova Satranç Turnuvası sırasında, turnuvaya katılan satranççılar üzerinde Profesör Djakov, Petrowsky ve Rudik psikoteknik bir araştırma yapmışlar, satranç oyuncularının aşağıdaki özellikler nedeniyle başarılı olduklarını saptamışlardır.
1- İyi sağlık durumu
2- Kuvvetli sinirler
3- Kendine hakim olmak
4- Dikkatini sürekli ve düzenli bir şekilde kullanabilmek
5- Dinamik ilişkiler için yetenek
6- Ruhi ve zihni bakımdan huzurlu ve ölçülü olmak
7- Yüksek derecede zihni gelişme
8- Somut düşünce yeteneği
9- Objektif düşünme yeteneği
10- İyi bir satranç belleği
11- Birleştirici düşünce ve hayal gücü
12- Kombinezon yeteneği
13- İrade disiplini
14- Zihni sürati intikal
15- Kendine güvenmek (Özgüven)