Author Archive

Fil ve At Matı

By |

Bu tahtada karşılaşılabilecek olan en zor pozisyonlardan biridir. Usta düzeydeki oyuncular için bile rahat olmayan bir konumdur. 

 
Mat sadece filin rengindeki köşede mümkündür.

Bu mat üç aşamada tamamlanır: 

  • Şahın tahtanın kenarına doğru sürülmesi

  • Şahın doğru köşeye zorlanması.

  • Matın gerçekleştirilmesi

 Örnek:

 

Read more »

Cinsiyet Değiştiren Vezir

By |

Celal Üster

Satranç, yaygın inanışa göre, Doğu kökenli bir oyundur. Birçok araştırmacı, satrancın 6. yüzyılda ya da daha öncesinde Hindistan’da doğduğunu savunur. Bu ölümsüz oyunun Müslümanlar’dan İspanyollar’a, Bizanslılar’dan da İtalyanlar’a geçerek tüm Avrupa’ya yayıldığı söylenir. Ama hep merak etmişimdir: Satranç taşlarının en önemlisi olmasa da en güçlüsü olan ‘Vezir’, Batı dünyasında neden ya da nasıl ‘Kraliçe’ (Queen) adını almıştır? ‘Şah’ın Batı’ya gidildikçe ‘Kral’a (King) dönüşmesi daha anlaşılır bir durumdur da, ‘Vezir’in ‘Kraliçe’ye, başka bir deyişle eril bir taşın dişil bir taşa dönüşmesi biraz şaşırtıcıdır.
Gerçi Doğu’da, İran’da ve Arap ülkelerinde ‘Fil’ diye bilinen taş, Batı’da ‘Piskopos’ (Bishop) olmuş; bizim ‘At’ dediğimiz taş da ‘Şövalye’ye (knight) dönüşmüş. Bizde ‘Kale’ denen taşa, İngilizler ‘Rook’ diyorlar; ‘Rook’ ise, Hintçede ‘Ruh’tan, Farsçada ‘Roh’tan (Asker) geliyor. Ama bunlara bir diyeceğim yok. Çünkü, neresinden bakarsak bakalım bir Doğu oyunu olan satranç, belli ki, bir ordunun savaş düzenine dayalı, sapına kadar erkek kökenli bir oyundur.
Satranç ve taşların hareketi, doğal olarak, yüzyıllar boyu coğrafyadan coğrafyaya, iklimden iklime karmaşık bir evrim süreci yaşamış. Zaman içinde taşların ilerleyişi ve özellikleri de değişimlere uğramış. ‘Vezir’in zamanla cinsel bir değişim geçirerek Batı’da ‘Kraliçe’ye dönüşmesi ise, Stanford Üniversitesi öğretim üyelerinden Marilyn Yalom’un kısa bir süre önce yayımlanan Birth of the Chess Queen (Satranç Kraliçesinin Doğuşu) adlı kitabının konusu olmuş.
‘Şah’, bütün yönlerde yalnızca bir kare ilerleyebilir, ama oyunun ister istemez en önemli taşıdır. ‘Şah’ınız kıstırılıp kaçamayacak bir duruma düştü mü, feriştahı gelse kurtaramaz sizi, mat olduğunuzun resmidir. Öteki taşlar, ‘Fil’, ‘Kale’, ‘At’, ‘Piyon’ hep belirli yollardan hareket ederler. ‘Vezir’e gelince, nerdeyse her şeye gücü yeter. Önüne bir engel çıkmadığı sürece satranç tahtasını herhangi bir yönde boydan boya geçebilir; üstelik, hem ‘Kale’ gibi sütunlar ve sıralar üzerinde, hem de ‘Fil’ gibi çaprazlar üzerinde. Tıpkı şahını koruyan, ona akıl veren, onun askerlerine komuta eden, düşmana saldırıyı yöneten gerçek bir vezir gibi.
Tarihçileri, bu oyunun en eski dönemlerinde Hindistan ve İran’da kullanılan satranç taşlarının figürlü olduğunu belirtirler. ‘Şah’, şaha benzer; ‘Vezir’, vezire; ‘Fil’, file. Sonradan, İslâm dünyasındaki suret yasağı, satranç taşlarını figürsüzleştirir, soyut biçimler verilir taşlara. Satranç, Ortaçağ başlarında Emeviler’in egemenliğindeki İspanya üzerinden Avrupa’ya yayıldığında, taşlarda insan figürleri yeniden belirir.
Kültür tarihçisi Marilyn Yalom, yaptığı araştırmalar sırasında, 990 yılında yazılmış bir şiire rastlamış. İsviçre’deki Einsiedeln manastırındaki bir keşişin yazdığı ‘Satranç Üzerine Dizeler’ adlı şiirde, ‘Vezir’den ‘Kraliçe’ olarak söz ediliyormuş. Yalom, araştırmalarını derinleştirdiğinde, Geoffrey Chaucer’da da karşılaşmış ‘Kraliçe’yle. Ama günümüzdeki karşı konulmaz gücüyle ‘Kraliçe’nin en açık seçik betimini Luis Ramiriz de Lucena’nın 1496’da İspanya’da yayımlanan Aşk ve Satranç Sanatı Üzerine Söylev adlı kitabında bulmuş.
Yalom’un anlattıklarına bakılırsa, bizim ‘Vezir’ dediğimiz taşın adı ve cinsiyeti değişirken gücünde de büyük bir değişim meydana gelmiş. Eskiden ‘Vezir’ çaprazlar üzerinde yalnızca bir kare ilerlerken, 15. yüzyıl Avrupası’nda ‘Kraliçe’ bugünkü müthiş gücüne erişmiş.
Yalom’un, yanıtlamaya çalıştığı soru şu: Erkeklerin egemenliğindeki bir dünyada, ‘Kraliçe’nin bunca güçlü olduğu bir oyun nasıl kabul gördü? Yalom, bu soruya tek bir kesin yanıt vermek yerine, yanıtı ortaya çıkarabilecek birkaç tarihsel/kültürel gösterge sunmayı yeğliyor.
Birincisi, Ortaçağ Avrupası’nda Meryem Ana’nın bir güç figürü olarak ululanması. Hz. İsa’nın anasının, Yeni Ahit’te Tanrı’nın uysal ve itaatkâr hizmetkârı olarak görülmesine karşılık, Ortaçağda güç ve görkemle donatıldığını vurguluyor Yalom. Sonra, gene Ortaçağda nerdeyse bir tapım gibi ortaya çıkan saray aşkından söz açıyor; her şövalyenin tapınırcasına bağlılık duyduğu bir hanımefendisi olduğundan söz ediyor. “Bu hanımefendi bazen erişilmez ve evli bir soylu kadın olabiliyordu,” diyor. “Şövalye, ortaya koyduğu yiğitliklerde esin gücünü ondan alıyordu.”
Yalom, satranç ‘Kraliçe’sinin yükselişindeki etkenlerden biri olarak da, gerçek yaşamda güçlü kraliçelerin, özellikle de 15. yüzyılın ikinci yarısında Kastilya kraliçesi I. Isabella’nın ortaya çıkışını görüyor. Yalom’a göre, güçlü ‘satranç kraliçesi’nin Güney Avrupa’da boy göstermesi hiç de rastlantı değil.
Marilyn Yalom’un kitabı, satranç âlemindeki bu cinsiyet değişiminin toplumdaki, Ortaçağ Avrupa toplumundaki karşılıklarını araştırıyor.

Radikal gazetesi

Read more »

Satranç ve Eğitim

By |

Ahmet Emre Bilgili*-H. Sertaç Dalkıran** 

Bağımsız bir etkinlik olarak satranç, bireyin eğitiminde son derece ilgili ve yararlı bir duruma getirilebilir. Yeteneği ve zekâsı ne olursa olsun birey nezrinde yararı olduğu kabul edilir. Satranç bireye kazandırdıkları pozitif etkilerle, yetenek ve zekâ ayrımı yapmadan bireyin eğitiminde fonksiyonel bir rol oynayabilir.

Bilindiği üzere matematik, hem sosyal bilimler hem de fen bilimleri eğitimi açısından büyük önem taşımaktadır ve matematik ile satranç arasında da ciddi bir ilişki söz konusudur. işte bu ilişki üzerine çalışan ve bu ilişkinin bütün yanlarını konu edinen ve bu alanda bağımsız bir çalışması bulunan Gik, önemli sonuçlara ulaşmıştır (Gik, 1983).

Satrancın; çocukların zekâsını, hayal gücünü, şekil ve uzay bilgisini, analiz ve sentez yapma özelliklerini, planlama yeteneklerini, kavrama güçlerini, sözlü muhakemelerini, hafızalarını, problem çözme kapasitelerini, hızlı ve mantıklı düşünebilme karar alabilme süreçlerini olumlu etkilediği bilimsel deneylerle ispatlanmıştır. Bunun sonucu başta Rusya, ABD, Venezüella, Bulgaristan, İzlanda, Kanada ve ispanya gibi ülkeler olmak üzere 30 ülkenin okullarında ders olarak okutulması sağlanmıştır. Diğer ülkelerde de satranç, devletin ilgili birimleri tarafından gelişmesi için desteklenmektedir.

ABD’nin satranç eğitimine verdiği önem, özellikle son yirmi yılda dikkati çekmektedir. Birçok eyaletinde satranç okul müfredatının bir parçasıdır ve çok sayıda satranç merkezleri bulunmaktadır. Özellikle Üniversite satrancında kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Başta Virginia Tech, Texas Browsville, South Dakota, Sounth Carolina, Maryland Baltimore Country, Oberline College, MIT, Harward, Colombia Buchnell, Tulane, Dallas Teksas ve Teksas A&M Commerce üniversiteleri olmak üzere daha birçok üniversitede öğrenciler satranç öğrenmektedir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)

1969 yılında, 40. Dünya Satranç Kongresi açılışında konuşan Berlin Humbold Üniversitesi Felsefe Okulu Dekanı Dr. Hans Klaus ‘Satranç, insan bünyesinin düşünme metotlarını geliştirmesine yardım eder. İlkokul yıllarından itibaren satranç öğrenmek ve oynamak faydalıdır. Resmi öğretim süreci yerine, bir şeyi oynayarak öğrenmek her çocuk için daha keyiflidir. Çocuklarımızın okul hayatında ilerlemeleri için onlara satranç öğretebiliriz’ demiştir. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmillieğitimders.htm)

Satranç bilen öğrencilerin Torrance yaratıcı düşünce testlerinde ve VVatson Glaser eleştirel düşünce testlerinde daima yüksek sonuçlar aldıkları görülmüştür.

Dr. Calvin F. Degermond, satranç üzerine yaptığı uzun süreli araştırmalar sonucunda; satrancın zekâyı, estetiği, sporu, karar almayı, azim ve konsantrasyonu geliştirdiğini belirtmiştir. Satranç yaklaşık 50 yıldır Rus okullarında ders olarak okutulmaktadır. Çocukların problem çözme ve muhakeme yeteneklerine sağladığı katkı bir çok ülkede kanıtlanmıştır.

1973-1974 yıllarında o zamanki adıyla Zaire’de (Kongo Demokratik Cumhuriyeti) Dr. Albert Frank tarafından gerçekleştirilen araştırmaya 16-18 yaş grubundan toplam 92 öğrenci katılmıştır. Çalışma sonunda satranç eğitimi alan deney grubu, idari yetenek, matematik ve sözlü beceride kontrol grubuna oranla daha başarılı olduğu ortaya çıkmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)

1974-1976 yıllarında Belçika’da Assenede Belediye okulunda gerçekleştirilen çalışmalara 10 yaş grubundan toplam 40 çocuk katılmıştır. Deney ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılan öğrencilere 5. ve 6. sınıfın sonlarında J. Piaget’in kavrama gelişimi testleri uygulanmış ve istatistiklerin neticesi satranç öğrencilerinin lehine çıkmıştır. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)

Yine Çin Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Yee Wang Fung tarafından üniversitenin sayısal bölümlerinde okuyan öğrenciler üzerinde yaptığı deneylerinde, satranç eğitimi alan öğrencilerin matematik ve fen dersleri sonuçlarında ortalama % 15’lik bir artış sağladıklarını ortaya çıkarmıştır. (http://www.tsf.org.tr/ha-berler/vmilliegitimders.htm)

1979-1983 yılları arasında ABD’nin Pensilvanya eyaletinde gerçekleştirilen çalışmalarda, satranç eğitimi alan deney grubu, diğer kontrol gruplarının tümünü düşünsel gelişim programlarında geride bırakmıştır. Araştırmalarda Watson-Glaser ve Torrance test teknikleri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarının açıklanmasıyla Pensilvanya eyaletinde pilot okullarda satranç dersi uygulaması başlatılmıştır. (http://www.tsf.org. tr/haberler/vmilliegitimders.htm)

1979-1983 yılları arasında, bu kez Dr. Robert Ferguson ESEA kod IV-C isimli ve federal olarak desteklenen ” Eleştirel ve Yaratıcı Düşüncenin Satranç Yoluyla Geliştirilmesi” konulu projeyi hazırlamıştır. Bradford bölgesi okullarından seçilen 7., 8. ve 9. sınıf öğrencilerinin katıldığı deneyin 32 hafta sonrasında yapılan Watson-Glaser eleştirel düşünce testleri sonucunda satranç grubu birinci olmuştur. (http://www.tsf.org.tr/haberler/vmilliegitimders.htm)

1979-1983 yılları arasında Venezuela’da “Düşünmeyi Öğrenme Projesi” isimli çalışma, satrancın zekâ seviyesini arttırıp arttırmadığını hedeflemiş, araştırmaya tümü 2. sınıf öğrencisi 4266 kız ve erkek çocuk katılmış, hemen hemen her sosyoekonomik düzeyden ailelerin çocukları bu projede yer almıştır. Araştırma sonucunda, satrancın metodolojik bir şekilde öğretilmesiyle küçük yaş gruplarındaki tüm öğrencilerin IQ ‘sunu arttırdığı belirlenmiştir. (http://www.tsf.org.tr/ha-berler/vmilliegitimders.htm)

Satrancın Öğrenciye Kazandırdıkları

Satranç, öğrenciye bir yöntem dahilinde öğretildiği taktirde, ayırt etmeksizin bütün derslerine olumlu yararları bulunur. Bunun yanında kişiliğine ve sosyal hayatına da bir çok açıdan katkıları görülür. Bu katkıları analiz edebilmek için farklı açılardan bakabilmek gerekmektedir.Yani satrancı, 64 kareye ayrılmış bir tahta üzerinde ayrı fonksiyonları olan taşları belirli kurallar dahilinde bir hedef gözeterek karşılıklı oynatmalarından oluşan bir oyun olarak tanımlamak, onun derinliğini ortaya koymaz. Onun derinliği; bilim, sanat ve spor olmasında, uygarlık tarihi ile ilişkilendirilmesinde, tarihi kişiliklerde, entelektüel boyutunda, bireye ve topluma kazandırdıklarında yatar.

Toplumun bir üyesi olarak bireye kazandırdıkları konusunda genel olarak şunları ifade edebiliriz:

a) Zihinsel gelişime pozitif katkılar yapması

b) Muhakeme gücünü artırması

c) Analiz-sentez yapma becerisi

d) Yaratıcılığı teşvik etme

e) Strateji geliştirme

f) Fotografik hafızanın gelişimine katkı sağlama

g) Oyun sürecinde asla şiddet üretmemeye ilişkin bilinç

h) Hayal gücünü, şekil ve uzay bilgisini, planlama yeteneklerini destekleme

i) Problem çözme kapasitelerini artırma

j) Hızlı ve mantıklı düşünebilme-karar alabilme süreçlerini geliştirme

k) Neden sonuç ilişkisini kavrama

l) Sakin ve soğukkanlı olmayı öğretme

m) Rakibine saygılı olmayı temel alan bir centilmenlik

n) Risk alma

Kaynakça

I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi Yayın Dizisi: 2

(Üstün Yetenekli Çocuklar Bildiriler Kitabı-Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu, Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Mustafa Ruhi Şiirin)

* Doç. Dr. Marmara Üniversitesi

* * International Chess Arbiter
Kaynak: bebek.com

Read more »

Satrancın Çocuk Eğitiminde Rolü Ve Önemi 2

By |

Başarı hemen herkesin ulaşmak istediği bir hedeftir. Çocuklar da başarıya hemen ve kolay yoldan ulaşmak isterler. Oysa başarı, insanlara sunulan bir lütuf değildir. Ardında azim, fedâkârlık, sabır, planlı çalışma ve tüm bunların yapıldığı bir süreç, kısacası bir bedel vardır. Yani bir bedel karşılığında alınmıştır. Başarının bedeli önceden ödenmiştir. Başarısızlığın bedeli ise sonradan ödenir. Başarısızlığı bazıları için cazip kılan da budur. Yaşamın cilvelerinden diye tanımlanabilen şansın ve rastlantıların önemli etkilerine rağmen, bedel ile başarı arasında doğru orantı olduğunu söylemek mümkündür. Bu satrançta da böyledir. Hiçbir oyun, satrançta olduğu gibi, başarıyı dünya ölçeğinde kıyaslamalı olarak rakamlarla ifade edemez. Çocuk çalışıp oyunculuğunu ilerlettikçe, gerek ulusal (UKD) gerek uluslararası (ELO) kuvvet dereceleri artar. Çocuk, bedelini ödediği sürece başarı merdivenlerine tırmandığını görecek ve tüm başarı öykülerinin ardında bir bedel olduğu gerçeğini öğrenecektir. 


Zamanın önemi ve satrançla ilişkisi

Modern insanın tanımının “zamanı ve mekânı en iyi kullanan kişi” olarak yapıldığı bir dünyada çocuklarımıza öğretmek zorunda olduğumuz diğer bir kavram da zamandır. Yaşamın hızlanması zamanın önemini artırmıştır. Yaşamın daha da hızlanacağını düşünürsek, gelecekte zaman kavramının öneminin daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaman, sadece bir kavram olmanın ötesinde, artık pek çok kavramın da belirleyicisidir. “Doğru” bile, ancak kendi zamanında yapılırsa “doğru”dur.

Satranç, zamana karşı oynanan bir sürat oyunu değildir. Ama belirli bir zaman dilimi içinde oynanması gereken bir düşünce sporudur. Dolayısıyla sadece hızlı oynamak ya da sadece doğru oynamak yeterli değildir. Esas olan, her ikisini de birlikte yapabilmektir. Yani doğru kararı belirli süre içinde verebilmektir. Hayatın da bizden istediği budur

Günlük yaşamın pek çok anında zamanın baskısı vardır. Yapılan hataların önemli bir nedeni, zamanın üzerimize yaptığı baskının oluşturduğu gerilimden kaynaklanmaktadır. Okula geç kalan çocuk, zaman baskısıyla gerilim altındadır. Böyle bir çocuk, hata yapma eğilimindedir. Derslerini zamanında yetiştiremeyen çocuk huzursuzdur. Çevresine karşı kırıcıdır. Satranç zamanın önemini en iyi vurgulayan ve zamanı kullanma becerisini arttıran bir oyundur.

Satranca yeni başlayan çocukların, düşünmeleri için uzun bir süreleri olmasına rağmen, zaman baskısı ile çok hızlı oynadıkları bilinen bir gerçektir. Aynı çocukların bir süre sonra zaman sıkışmasında bile doğru hamleleri bulup oynadıkları gözlenir. Çocuk kendi kapasitesini tanıdıkça, belli bir süre içinde neleri yapıp neleri yapamıyacağını bilir. Zamanı kullanma becerisi arttıkça, insanın bioritmi ile zamanın periyodları daha fazla örtüşür. Dolayısıyla bioritmin gerçek zamandan daha hızlı olduğu tezcanlılık ve bioritmin daha yavaş kaldığı ağırkanlılık ve bunun sonucunda ortaya çıkan panik ataklara pek rastlanmaz.

Satranç ile psikolojik sorunların ve ruhsal boşluğun üstesinden gelmek

Çocuklarımızın psikolojik sorunlar yaşamasında, istenmeyen alışkanlıklara kapılmasında, suça eğilimli olmasında en önemli etkenin, onların içine düştükleri ruhsal boşluk olduğu bilinmektedir. Ruhsal boşluk içinde bulunan bir insanda umutsuzluk, karamsarlık, değersizlik, yalnızlık, kural tanımamazlık gibi duygu ve düşünceler egemendir. Bu tür olumsuz duygu ve düşünceler içindeki bir çocuğun, bu boşluğu doldurmak amacıyla toplum tarafından pek kabul görmeyen davranışlarda bulunması ve bağımlılık yapan maddelerden yardım beklemesi, sık rastlanan sosyal bir sorundur.

Çocuklarımızın ruhsal gelişimine ne kadar özen göstersek de, ne kadar ruhsal dünyalarını doldurduğumuzu sanıyor olsak da, zaman zaman ruhsal boşluğa düştüklerine tanık olmaktayız.

Satranç, insanların ruhsal dünyasında oluşan boşlukları doldurabilecek eşsiz bir oyundur. Çünkü tek başına bile çalışılabilen, problemleri çözülebilen, analizleri yapılabilen, monotonluktan uzak, içinde pekçok güzelliği barındıran ve hayranlık duygusu uyandıran bir oyundur. Çocuklarımızın zaman zaman yaşadıkları yalnızlıklarını paylaşabilecekleri iyi bir arkadaştır. Satranç, çocuklarımızı suçtan, suç ortamından uzak tutar. Onlar için güvenilir, hayata bağlayıcı, sıcak bir ortam sunar. Pek çok anne ve baba, satranç sayesinde rahat uyuyabildiklerini ifade etmişlerdir.

Read more »

Modern Satranç’ın Kraliçesi Kastilya’lı İsabella Mı ?

By |

Kastilya Kraliçesi İsabella ;1451-1504, İspanya ‘nın Kastilya ve Leon Kraliçesi ,Aragon,Majorca ve Valensiya Kralının Eşi,Barselona Kontesi

Kastilya Kraliçesi İsabella, Kastilya ve Leon ‘un kraliçesidir.Avrupa’nın modern satranç döneminde satranç taşı vezire , kraliçe (queen) denmesine ilham olan , kraliçe olarak bilinmektedir.Kastilya ve Leon Kraliçesi iken Aragon Kralı Ferdinand II. İle evlenerek İspanya’da güç birliğinin kurucusu olmuşlardır.

Kastilya Prensesi olarak dünyaya geldiği yıllarda , İspanya’da Müslüman Arapların hakimiyeti (711-1492) yaklaşık 740 yıldır devam etmekteydi.Satrancın Avrupa’ya gelişinin tarihide Arapların İspanya’yı fethine bağlandığı düşünülürse ,1469 yılında Kastilya’lı İsabella’nın Ferdinand II. İle evlenme kararı alması, hem İspanya tarihini hem de satranç tarihinin gelişimini etkilemiştir. (2)

 

Avrupa satranç tarihi incelenirken ,Asya ‘da vezir olarak bilinen taşın ,kraliçe olarak adlandirilması ile ilgili yazı ve araştırmaların hala devam ettiği görülür.Bu konudaki en yeni ve popüler kitaplardan biri de Marilyn Yalom ‘un ‘Satranç Kraliçesi’nin Doğuşu’ ( Birth of the Chess Queen-2004) kitabıdır. (3) Bu kitaptan ,Yalom’un değerlendirmelerini aktarmaya başlamadan önce, eski yazılı kaynaklarda yer alan bilgilerden bahsetmek gerekir.Satranç taşlarından Vezire ,Kraliçe denilen ilk eserin, İsviçre’nin Einsiedeln şehrinde 990 tarihinde Benedict Manastır’ın da yazılan ,el yazması olduğu belirtilmektedir.Bu el yazması 98 kıtalık manzum şiir de, kraliçe adıyla satranç taşının yazılı olduğu ve satrancın bu bölgeye Alpler üzerinden Alman Kralı III.Otto (903-1002)zamanında geldiği belirtilmektedir.(4)

Einsiedeln , Benedict Manastır 4

Neden ilk olarak İtalya ‘da ki bir manastır da böyle bir yazıya rastlanmıştır? Daha eski başka el yazmaların da yazılı değil midir? Neden İspanya’da ki bir el yazmasın da yazılmamıştır? İtalya ‘ya gidene kadar vezire ,kraliçe denmemiş midir? Bunlar gibi bir çok soru hemen akla gelebilir, ancak bir kısmının cevabını şimdilik biliyoruz.

İtalya hepimizin bildiği gibi Katolik Kilisesi’nin merkeziydi ve kaynaklar kilisenin satranç oyununa karşı olduğunu yazmaktadır.Neden kilise satrancın oynanmasını istememiştir? 711 yılında İspanya Araplar tarafından fethedilmiş ve giderek varlığını güçlendirmekteyken , Arapların getirdiği bir oyunun,satrancın ,hemen kabul görmesi de zaman almıştır.Kilise’ye göre satranç, taşları ile simgesel bir oyundur ve doğudan gelen bu kültürün hemen kabulü , işgalin kabulü anlamına gelmektedir.Şah,vezir,kale,fil,piyon.Hiçbirisi de Avrupa kültürünü yansıtmamaktadır.Ancak kaynaklardan öğrendiğimiz, M.S.800 yılında Papa III.Leo’nun , Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nu ilan edip ,Charlemagne (Şarlman)’nı kral olarak tanımasıyla, bir rahatlama dönemi yaşanmaya başlamıştır.Charlemagne satrancın da oynanmasına izin verdiği için ,o dönemden sonra yapılan satranç taşlarının daha süslü ve şekilli olduğunu söyleyebiliriz. (5)

 

 

Charlemagne Satranç Seti

Bu süreç içinde ‘fil’in giderek ‘bishop’ yani ‘papaz’ olmasına da şaşırmamak gerekir.Kilise giderek sevilen satranç oyununun taş adlarının ve özelliklerinin değişimiyle benimsemeye başlamıştır.11.yy da yapılan Charlemagne Chess Seti ve 12.yy Lewis Chess Seti (1150-1200) bu gelişmelere en güzel örnektir.Her iki takıma baktığımız zaman her ikisin de ‘vezir’ ‘kraliçe’ , ‘fil’ ise artık ‘papaz’dır. (Charlemagne setinde papazlar fil üstünde ve fil figür olarak bulunmaktadır.)(6)

Lewis Satranç Seti

Queen(Kraliçe),İtalya 12.yy

Fil’in ad olarak değişimine kilisenin etkisi ortadadır.Ancak neden ‘Vezir’ kraliçe olarak isim ve cinsiyet değiştirmiştir.İşte Yalom ,tam da bu noktayı ele almakta ve kitabında Avrupa ‘da o dönemdeki kraliçe ve diğer tarihi kişiliklerin satranca nasıl etkide bulunduğunu açıklamaktadır.Yalom’a göre ‘vezir’ doğu kültüründe önemlidir ancak Avrupa’da ‘vezir’ yoktur ve Kraliçe önemlidir.Kral’ın yardımcısı ve halkın her zaman merak ettiği Kraliçe.

Notre Dam Katedrali’nde ki Kabartmalar

Yalom’a göre Orta çağ Avrupa ‘da gücün en önemli ilk simgesi Meryem Ana’ydı.Yeni Ahit’te ki yumuşak başlı ,uysal anne ,Orta Çağ da daha güçlü bir karakter olarak bilinmekte ve anılmaktadır.Yalom ,Notre Dam Katedrali’nin(M.S.1160) kapısının üstünde yer alan ve Meryem’e ithaf edilen , ‘Kutsal Meryem’in taç giyme ‘ töreni kabartmalarının ,o dönemde kadına verilen önemin göstergesi olduğunu belirtmektedir.(7)

Kaynaklar

1 ) http://www.goddesschess.com/lasvegasshowgirls/vegasgirlsgode lpart1.htm

2 ) http://www.websters-online-dictionary.org/definition/ISABELL A+OF+CASTILIA

3 ) http://en.wikipedia.org/wiki/Isabella_of_Castile

Read more »

Satranç ve Spor

By |

Yazar : Dr.Olgun KULAÇ

Spor evrensel kültürün bir parçası, dünyada farklı dil, din, ırktan insanları bir araya getiren dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir.
Çağımız sporunu; fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkileyen, sosyal ve moral kazançlar sağlayan hareketler bütünü olarak tanımlayabiliriz. Görüldüğü gibi sporun belirli sözcükle kalıplaşmış klasik bir tanımı yoktur.
Spor sözlük anlamı olarak Latince DISPORTARE ve DESPORT “dağıtmak, bir birinden ayırmak” anlamına gelen sözcüklerden gelir. 17 yüzyıldan sonra günümüze gelinceye kadar ilk hecesi aşınarak “SPORT” biçimine dönüştüğü araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir. Britannica ansiklopedisi spor’u ” Belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler.” olarak tanımlamaktadır. Satranç oyununun bir spor olup olmadığı dünyada ve son yıllarda ülkemizde de tartışılır olmuştur. Satranç oyununun görünürde fiziksel aktivite içermemesi bu oyunun spor sayılmamasını düşünenlerin en önemli verisidir. Satranç oyununda bir spor dalında olması gereken tüm niteliklere sahip olduğu gibi başka spor dallarında olmayan özelliklere sahiptir. Sporu tanımlamanın zorluğu açıktır. Ancak bir oyunun özelliklerine bakarak onun bir spor olup olmadığı ortaya konulabilir.

Bir oyunun spor sayılabilmesi için ,sahip olması gereken başlıca özellikler:
Herkese açık olması
Başarıya ulaşma ilkesi
Evrensel kurallarının olması
Yarışma niteliğinin bulunması
Organizasyon düzenlemeye elverişli olması
Sonuçlarının rakamlarla ifade edilebilir olması (Ölçülebilir olması )
Çalışma ile başarının artırılabilir olması

Görüldüğü gibi sporda olması gereken ana unsurları satranç oyununda da bulmak mümkündür.
Satranç oyununda bedensel hareketin sınırlı olması nedeniyle onu spor dışı bir aktivite olarak değerlendirmek son derece yanıltıcıdır. Klasik sporlarda görmeye alıştığımız hareketliliği satranç oyununda göremediğimiz bir gerçektir. Satranç oyununda görünür bir fiziksel bir aktivite olmasa bile daha derinlerde fiziksel aktivite sonucunda oluşan fizyolojik değişimleri görmek mümkündür.
Sanılanın aksine satranç oyuncusu maç sırasında sakin bir şekilde oturan bir kişi değildir. Bir oyuncunun, oyun süresi içinde kalp atım sayısının, solunum sayısının, kan basıncının sabit kalmayıp değiştiği bilinmektedir. Bu değişimlerin hızı tahtadaki konuma sıkı sıkıya bağlıdır. Fiziksel aktivite sonucunda kaslara gereken enerji nedeniyle metabolizma nasıl
artıyorsa düşünsel aktivitenin artması sonucu beyin hücrelerinin enerji gereksinmesi için metabolizma hızlanmaktadır.

Unutmamak gerekir ki beyin hücrelerinin çalışması için sadece oksijen ve glikoz gereklidir. Vücut artan oksijen ve glikoz talebini ancak metabolizmayı, daha açık anlatımı ile enerji sağlayacak organların temposunu artırarak sağlar. Solunum sayısının ve kalp atımını hızlanmasını nedeni budur. Bu nedenle bir oyun sonunda satranç oyuncusunda ciddi yorgunluk belirtileri gözlenir. Zorlu geçen maçlarda bu belirtiler daha fazladır. Uzun süren
yarışmalarda bu yorgunluk bulguları daha da belirginleşir.
Dayanıklılık bütün spor dallarında olduğu gibi satranç içinde önemlidir.Dayanıklı satranç sporcularının daha başarılı olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda bir satranç oyununda yakılan enerji 1500 metre koşan bir sporcunun yaktığı enerjiye eşdeğerdir. Bu nedenle günümüzün satranç sporcularının pek çoğu fiziksel yönden güçlenmek için antrenmanlar yapıyorlar.

Satranç oyuncuları da başka sporcular gibi düzenli yaşamalı, dengeli beslenmeli ve sürekli antrenman yapmalıdır. Diğer sporlar ile ilgilenen bazı sporcuların konsantrasyonlarını artırmak ve psikolojik olarak rahatlamak için satrancı tercih ettikleri de bilinen bir gerçektir.

Bunun dışında spor tanımı içinde olması gereken bir diğer unsurda karşılaşma sonucunun adil olmasıdır. Daha açık bir ifade ile yarışmanın sonucuna üçüncü etkenlerin katkısının minimum olmasıdır. Seyirci baskısı yabancı sahada oynamanın verdiği kaygı, şans faktörü gibi etkenlerin sonuca olan etkileri sporun adaleti üzerine gölge düşürmektedir.
Adil bir spor karşılaşması sadece iki tarafın dış etkenlerin arınmış olarak güçlerinin sınanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında satranç diğer spor karşılaşmaları ile kıyaslanmayacak ölçüde adildir.

Read more »

Sevilen ve Korkulan

By |

Özgür AKMAN

Karakter özelliklerinin, satranç stillerine de yansıdığı bilinir. İki şampiyonun, Vishwanathan Anand ve Garry Kasparov’un Avrupa Kulüpler Kupası ziyaretlerinde sergiledikleri davranışlar iki şampiyon hakkında çok şey anlattı.

Kasparov, 2004’te Çeşme’ye gelmeden önce daha İstanbul’dayken medya onu takibe almıştı. Çeşme’de kötü bir turnuva geçirse de attığı her adım, gazetecilerce izlendi. Kaybettiği maçtan sonra bile herkes onun peşindeydi. Geçen hafta Kemer’e gelen Anand ise Kasparov gibi basın toplantısı düzenlemedi ve sadece üç dört tane röportaj verdi.

Kasparov, kariyeri boyunca medyayla ilişkilerini sıcak tuttu. Tavırları ve söyledikleriyle hep gündem yarattı. Hem satrancın teknik yönüne katkıda bulundu hem de söz ve tavırlarıyla satrancın tanıtımına önemli etkisi oldu.

Hindistan’da satrancın tanıtımı için çabalar gösteren Vishy, dünya çapındaki projelere fazla katılmadı. Kariyerlerini karşılaştırırsak; Kasparov, Vishy’den kıdemli olsa da Anand da yaklaşık 15 yıldır dünya satrancına Kasparov’dan sonra en büyük damgayı vuran isimlerden biri oldu. Garry Kimovich, yeni kariyerinde masanın diğer tarafındaki Putin’e karşı da satranç stiline benzer şekilde korkusuzca ve agresif bir muhalefet yapıyor.

Kasparov’un hayat felsefesinde de satranç tarzında da enerji, dışa dönüklük ve agresiflik, sürekli arayış var. Anand, satrancın siyasi yönüne dair tartışmalardan hep uzak durdu. Kritik konularda, açık yorumlar yapmaktan kaçındı. Medyatik olmaktan ziyade, sadece işini yapmayı tercih etti. İkisi de satrançtaki doğruları en iyi şekilde uyguluyor, ama oyunlarında da farklar var. Anand’ın Kasparov’a göre daha ağırbaşlı ve keskin bir tarzı var. Anand’ın oyun sırasındaki tavırları da Kasparov’a göre daha sakin, şovdan uzak ve. ağırbaşlı olarak nitelendirilir.

Anand, Kemer’de turnuva salonuna ilk girdiğinde birçok meslektaşı, onu tebrik etmek için yanına geldiler. Ama Kasparov salona gelseydi, onunla sohbet edebilecek isimlerin sayısı çok daha az olurdu. Anand, bütün tebrikleri kabul etti, maçlarından sonra salonun dışında satrançseverlerle (aralarında 13 yaşındaki 2 bin 502 reytingli Hou Yifan da vardı) hatıra fotoğrafı çektirdi. Eğer Kasparov olsaydı, o an hissettiği şekilde davranır; maçtan sonra kendisiyle fotoğraf çektirebilenler, piyangodan ikramiye kazanmış gibi hissederlerdi.

İki,şampiyonun tercihleri çok farklı. Sanki Machiavelli’nin Prens’inde hükümdarların “Sevilmek mi, korkulmak mı?” sorusunun iki farklı kutbu gibiler Kasparov korkulan, fakat nefret edilmeyen, Anand ise sevilen bir dünya şampiyonu Eşiyle birlikte, sakin ve kendi halinde bir hayat süren Anand, medya mensuplarından kaçmasa da Kasparov gibi medyaya yakın, sürekli gündem yaratabilecek bir isim değil Geçtiğimiz çarşamba günü Hindistan’da görkemli törenlerle karşılanan Anand, kısa bir süre sonra kendi hayatına dönecektir. “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır,” denir. İki şampiyonun, satrancı oynayışlarındaki, medyayla ilişkilerindeki, ilk Türkiye ziyaretleri arasındaki farklar, yoğurdu ne kadar farklı yediklerini gösteriyor.

Read more »

Satranç Bilen ve Satranç Bilmeyen Öğrencilerin Karşılaştırılması

By |

İlköğretim 4. ve 5. Sınıf Satranç Bilen Öğrenciler ile Satranç Bilmeyen Öğrencilerin Doğal Sayılara İlişkin Dört İşlem ve Problem Çözme başarılarının Karşılaştırılmaları

Reşat SADIK

Bu çalışmanın amacı, ilköğretim 4. ve 5. sınıf satranç bilen öğrenciler ile satranç bilmeyen öğrencilerin doğal sayılara ilişkin dört işlem ve problem çözme başarılarının karşılaştırılmasıdır.

Araştırmanın örneklemini, Bolu il merkezindeki ilköğretim okullarının 4. ve 5. sınıflarında okuyan satranç bilen öğrenciler (4. sınıf 40, 5. sınıf 48) ile satranç bilmeyen öğrenciler (4. sınıf 40, 5. sınıf 48) oluşturmaktadır.

Araştırma sırasında veri toplama aracı olarak satranç bilgisini ölçmek için satranç testi, matematik dersi doğal sayılara ilişkin dört işlem ve problem çözme başarılarını ölçmek için ise araştırmacı tarafından geliştirilen dört işlem ve problem çözme testleri kullanılmıştır.

Çalışma sonunda, ilköğretim 4. ve 5. sınıf dört işlem ve problem çözme testlerinde satranç bilen öğrenciler lehine anlamlı farklar bulunmuştur

Read more »

Askeriyenin Satranca Bakış Açısı

By |

En Güzel Harp Oyunu “Satranç”

 Bu yazıya “Satranç” konusuna hiç inanmayanlar, ya da bu muhteşem oyuna; “bildiğimiz dama oyununun çığrından çıkmış hali” şeklinde değerlendirmelerde bulunanlar, muhtemelen hiç ilgi duymayacaklardır. Ancak birazcık objektif gözle konuya yaklaşmaya başlayınca; inanmamak bir tarafa, onun bir sevini veya hayranı olmak, yalnızca bir an meselesidir.

Biraz iddialı olmakla beraber; işte bu küçücük 64 kare üzerinde oynanan bu muhteşem oyun, aslında korkunç bir meydan muharebesinden başka bir şey değildir.

Dehşet, hareket, zayiat, muhakeme, planlama, metanet, inisiyatif, baskı, taarruz, savunma, aldatma, tanklar, piyadeler, helikopterler, istihkamcılar, her şey mevcuttur satrançta.


Bu yüzden muharebeyi deneyecekler bu sınavdan da geçmelidirler. Gerçekten de SATRANCIN askerlik mesleğiyle çok büyük ilişkisi vardır. Bu yüzden bu oyuna sivillerden çok bizlerin sahip çıkması gerekmektedir. Bu oyundaki mantık; “askeri usul ve doktrinlerin” tümünü kapsamaktadır.

Bu kadar sözden sonra heveslensek; hemen çarşıya koşup, bir takım alsak, hatta kitabını alıp kaidelerini öğrensek, haftalarca pratikler yapıp, varyasyonları, kombinezonları, açılışları ezberlesek ve oyun oynamaya hazır bir duruma gelsek; “HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORUM” durumundayızdır. Düşünelim şimdi: sıfırın altında bir yerden başladık, çok dik bir yokuşu tırmandık ve ulaştığımız yer ancak “SIFIR” oldu.

İşte böylesine sabır isteyen bir oyundur. Devam edelim: Hergün oynasak, beynimizi azami kapasiteyle zorlasak, yensek, yenilsek bile, gene de “Ben satrancı iyi oynuyorum” demek çok güçtür. Hele usta, yada büyük usta olmak gerçekten de aslanın ağzındadır. Son 10 yıl içinde dünyada “Doksan” kadar büyük ustanın bulunduğunun bilinmesi ise, güçlüğün derecesini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda; biraz daha gerçekçi olarak; “Büyük Usta” olmak gibi iddialı bir yoldan ziyade, iyi satrancı yada satranç sever olabilmeyi hedeflemeliyiz. Bu mümkün olabilecektir. Özellikle Askeri Liselere yardımcı ders olarak konursa ve daha bu yaşlardan sevdirilirse en azından iyi satranççılar, dolayısıyla da iyi stratejistler, taktikçiler yetişebilir. Yetiştirmede en iyi ve en ekonomik yardımcılardan biridir satranç.

Kişi kafasının gücünü somut olarak görmekten korkuyorsa, satrancı hiçbir zaman oynamak istemeyecektir. Şansa veya zara bağlı, tavla gibi daha kolay oyunları; beyni çalıştırmaya sürükleyen, insanı zora sokan satranca tercih edecektir.

Bizler, genelde kafa oyunlarında yenilmeyi pek sevmeyiz. Hatta yenilsek, hazmedemeyiz. Çünkü bizde başarı ya kaba kuvvete, yada kolay kurnazlıklara dayanmıştır. Satrançta kaba kuvvet yoktur. Kurnazlıklar ise karşı tarafın anlamasıyla derhal aleyhinize bozuluverir.
Satrancın en önemli özelliği; maddi ve manevi bütün gücümüzle “Yenmek için” savaşmak gerektiğini öğretmesidir. Her şey yenmek için başlar. Savaşma azim ve irademiz tamdır. Hep bunun gerçekleşmesine çabalarız.

Ancak karşımızdaki bizden güçlüyse; “yenilirken öğrenmeyi” satrançta öğreniriz. Yenilince her şey bitmez. Tıpkı muharebe gibi; Eğer yenilirsek, dövünüp her şeyi bırakmayı değil, aksine neden yenildiğimizi araştırmayı, hangi hataları yaptığımızı araştırmayı, bir daha sefere aynı hatayı yapmamak için, daha çok hazırlanmayı öngörür. Kısaca satranç yenilgisi bir askere “her şeyin bittiğini “değil “yeni bir zaferin başlayacağını” haber verir, mücadeleci ve mert bir mantık aşılar.

Ayrıca satrancı seven, gönülden balı bir kişi kendinden daha güçlü oyuncularla oynamak ister. Amacı daha çok öğrenmektir. Eğer, karşımızdakinin bizden iyi oyuncu olduğunu biliyorsak “Nasıl yenileceğimizi” merak etmek öğrenme açısından, cesur ve mütevazı bir düşünüştür.

Satranç ayrıca bir askere şu faydaları sağlar:
“Devamlı muhakeme” zihniyeti aşılar. Durumlar devamlı değişmektedir. Sürekli kısa durum muhakemesi yapmak bir komutan için en önemli alışkanlıklardan biridir.

Sürekli olarak müteakip harekâtın planlanması alışkanlığını kazandırır. Ne kadar daha sonraki hamleyi düşünebiliyorsak o kadar ufkumuz genişler. Başlangıçta 2-3 hamleyi görebiliyorsak daha sonraları, bu 5’ten fazla hamleyi düşünmeye ulaşabilir. Geleceği görmek bir komutan için en önemli meziyetlerden biri olmalıdır.

Harp prensiplerinin, taktik ve stratejik kaidelerin büyük bir çoğunluğunun; 64 karelik muharebe alanında tatbikine imkan verir. Bu konuda pratikler yaparak, alışkanlıklar edinmemizi sağlar.

Satranç, bir komutana beklemeyi, sabretmeyi öğretir. En uygun zamana kadar beklemek ve o anda düşmana vurmak bir komutan için gerekli olan değerli bir meziyettir.

Ölçülü ve soğukkanlı davranmayı öğretir. Tarihte orduları askeri bozuk para gibi harcayan, Komutanlar vardır. Böyle askerine değer vermeyen komutanlar da daima bozguna uğramışlardır. Satrançta ne “Ne olacak? Piyonum giderse gitsin” zihniyeti bu tip bir davranışı aksettirir. Gerektiğinde zafer için bütün taşlar feda edildiği gibi, bazen 1 piyon vermemek için, bütün taşlar seferber edilir. Çünkü; en az değeri olan piyon, belki bir an gelecek, vezir olacaktır. Hatta oyunların bazen bir piyon üstünlüğüyle bittiği, bilinen bir gerçektir.
Satranç insana, “yaratıcılığı” öğretir. Yeni oyunlar kombinasyonlar yaptıkça insan mutlu olur, daha çok yaratmak ister.
Kararsızlığın en büyük düşmanı satrançtır. Özellikle zamanlı oyunlarda, belli bir süre içinde muhakeme yapıp, “en doğru kararı verme” zorunluluğu vardır. Süratli muhakeme ve karar verme, alışkanlığı kazandırır.

İşbirliği ruhu doğurur. Sadece şahın yada komutanın “tek başına bir şeyler yapmasının” çok güç olduğunu, oysa diğer bütün taşlarla müştereken bir başarıya daha kolay ulaşabileceğini gösterir.
Kuşkusuz faydalar çoğaltıldıkça çoğaltılabilir.

Buraya kadar teknik olmayan açıklamalardan bahsettik. Şimdi de satrancın tarihçesini biraz daha ayrıntılı inceleyelim:
Ansiklopedi tanımıyla satranç; 2 kişi arasında 64 haneye bölünmüş kare bir tahta üzerinde, 16’şardan 32 taşla oynanan bir oyundur.
Ancak bu tanımın sadeliğine aldanmamak gerekir. Arap kaynaklarına göre satranç, HİNDİSTAN’da genç bir prense ders veren bir BRAHMAN rahibi tarafından “kralların bile tek başına hiçbir şey yapamayacağını” anlatmak için ortaya konmuş bir oyundur. Rahibin oyununu Prens çok beğenir ve Rahibe “Ne isterse onu dilemesini” söyler. O da; “Satranç tahtasının birinci karesi için 1, ikinci karesi için 2, üçüncü karesi için 4 adet… kısacası 64 kare için de aynı yolla buğday ister. Genç prens, istenilen mükafatı azımsayarak, derhal rahibin isteğinin yerine getirilmesini emreder. Ancak başlangıçta çok basit bir istek gibi görünmesine rağmen işin içinden çıkılmaz, bütün bilginler biraraya gelir, fakat bir türlü gereken buğdayı toplayamazlar. Çünkü rahibin istediği buğday hesaplanınca; 18.446.744.073.709.551.615 rakamı ortaya çıkmaktadır. Bu kadar buğday tanesini ise, o devirde tüm HİNDİSTAN’da üretilen buğdaylarla dahi karşılamak mümkün değildir. Hatta bugün bile, bütün kıtaların yüzölçümünden 76 kat daha genç toprak parçasına buğday ekip, ürününü toplamak gerekir.

Avrupa’ya IX uncu yüzyılda giren satrancın, işte böylesine akıllı bir insanın buluşu olduğu sanılmaktadır. Birçok akıllı insan da XV inci yüzyıla kadar çeşitli kaideleri değiştirerek, bugünkü kuralları ortaya koymuşlardır. Yaklaşık 500 seneden beri de aynı kurallarla oynandığı bilinmektedir.

Tarihçesini kısaca gördükten sonra oyunun elamanlarını, muharebede kullanılan unsurlarla basit olarak karşılaştırmasını yapalım.

PİYONLAR: Yaya piyadenin tam anlamıyla kendisidir. Hareket kabiliyeti sınırlıdır. Oyunun başından sonuna kadar, gerideki elemanlar için “emniyet kuvvetleri” görevini ifa ederler. İleriye yaptıkları hamlelerle, gerideki taşlar için manevra alanı sağlarlar. Özellikle başlangıçta iyi kullanıldıkları taktirde merkezdeki dört karede (kritik arazi), üstünlük sağlayabilirler. Böylece inisiyatifin ele geçirilmesini kolaylaştırırlar. Saldırıya uğrayan Şahın veya Ağır taşların (kale, vezir) önüne geçerek, engelleme gibi istihkamcılık görevlerini de yapabilirler. Ezici üstünlük, piyonların iyi kullanılmasına bağlıdır. Aynı sütunda olduklarında, birbirini koruyamadıklarından her iki piyon da hassas durumda sayılır.

ATLAR: Önündeki taşların üzerinden aşıp, sütre gerisindeki taşlara veya bölgelere, taarruz edebilirler. Bu özellikleri nedeniyle görmeyerek ateş eden topçuyu ve bazen de Hava indirme/uçarbirlikleri çok mükemmel olarak temsil ederler. Şaşırtma ve baskın sağlarlar. Çatallar yaparak aynı anda bir çok birliği ateş altına alabilirler. Atlar hafif taşlardır. İki at birbirini koruyabilir. Sadece Şahla kaldığında (Bir at ve Şah) ikisinin mat yapması çok güçtür. Ancak rakibin hata yapması gerekir.

FİLLER: Genelde motorlu veya mekanize P. Birliklerini temsil ederler. Kesin sonucun veya inisiyatifin ele geçirilmesinde yardımcıdırlar. Bazen görerek ateş eden uzun menzilli topçuyu ihtiva ederler. Bu suretle diyagonal olarak sürekli ve zamanında ateş desteği sağlarlar. Bazen yaptıkları açmazlarla, harikulade pusular tertip ederler. Hafif taşlar olarak nitelendirilirler. Merkezden veya köşeden diğer köşelere doğru uzun ateş ve hareket sahasına sahiptir. (FİANCHETTO) Bir Şah bir Fil mat yapmaz.

KALELER: Kesin sonuç zaman ve yerinde, ağır darbenin indirilmesine imkan veren, hareket kabiliyeti yüksek, sürat ve dtarbe tesirine sahip Tank birlikleri ve aynı değerdedir. Elastikiyet sağlarlar. Eğer yeterli şekilde taviye edilip (Atlar-Filler) görev kuvvetleri şeklinde teşkil edildiklerinde etkileri daha da artar. Geniş bölgelere dağılıp, kısa sürede toplanabilirler. Ayrıca tehdit ettikleri sütunlarda, görerek uzun menzilli, ateş desteği sağlarlar. Aynı sütundaki iki kale, müthiş bir birliktir. Ağır taşlardır. Bir kale, bir şah mat yapabilir. Ancak yeni başlayanlar, böyle bir durumda pat kalabilirler.

VEZİR: Genelde Nükleer silahları, Roket ve Füze birliklerini, Taktik hava kuvvetlerini ve kesin sonucu sağlayacak “Stratejik ihtiyatları” temsil eder. Uygun kullanıldığında büyük bir baskı aracıdır. Ağır taş olarak nitelendirilen Vezir; 16 taş içinde her yöne karşı en uzun ateş ve manevra imkanı sağlayan en önemli elemandır. Şahla beraber “kesin mat” sağlar.

ŞAH: Azim ve iradedir, Komutandır, sancaktır, moral gibi bütün manevi değerlerdir. Muharebe hizmet desteğidir. Disiplindir, eğitimdir. İrtibatlardır, koordinasyondur… Kısacası o giderse her şey biter. Onun ayrıca en büyük özelliği; gerektiğinde kanının son damlasına kadar savaşarak, muharebenin gidişatına etki eder. Tek başına kesin sonucu elde edemez. Ancak elemanlarıyla, savaşlar kazanır, üstünlük sağlar.

Satranç – Harp Prensipleri İlişkisi
Harp prensiplerini tatbik eden komutanlar, daima etmeyenlerden başarılı olmuşlardır. Ancak, bu prensiplerin uygulama dereceleri duruma göre değişir. Satrançta durum aynıdır. Buna göre:

Hedef prensibi: Satrançta aynen harpteki gibi uygulanır. Talimnamelerimizde en son askeri hedef; düşman silahlı kuvvetlerini ve onun savaşma azmini yok etmektir. Her askeri harekatın hedefi de; SON HEDEF’in elde edilmesine yardım etmektir. Bütün satranç elemanları da; Şahı mat etmeye veya rakibin oyunu terk etmesine neden olacak üstünlüklerin ele geçirilmesine yöneltilir.
Satrançta oynayan kişinin hedefi, karşısındaki kişiye kendi isteğini, zorla kabul ettirmektir (Buradaki zor terimi; beynin ve taşların gücünü ifade eder). Teknik terim olarak “Kombinezonlarla”, rakibe istediklerimizi zorla kabul ettirebiliriz.
Taarruz prensibi: Bu prensibi uygulamak bize oyunda; inisiyatifi elde bulundurmamızı, muharebenin cereyanına yön vermemizi, kendi istediğimizi düşmana zorla kabul ettirmemizi, beklenmedik gelişmeleri karşılamamızı sağlar.

Oyunda geçici süreler için savunma yapsak bile mutlaka taarruzu düşünürüz. Talimnamelerimizdeki gibi, buradaki savunma daha sonraki taarruz için, uygun koşulları sağlamak, zaman kazanmak için yapılır. Satrançta da taarruz, “emniyet” sağlar.

Sıklet merkezi prensibi: Kesin sonuç yerinde ve zamanında üstün muharebe gücünün toplanması, en bilinen harp prensiplerinden biridir. Satrançta da; kesin sonucu elde edeceğimiz bölgede, ne kadar çok birlik (Ağır ve hafif taşları) bulundurursak o kadar iyidir (Örnek olarak, Rakibin bir piyonuna taarruz etmezden önce, diğer taşlarla bu piyon üzerinde mutlaka üstünlük sağlamalı, en azından rakipten daha çok taşla bu piyon tehdit edilmelidir).

Kuvvet tasarrufu prensibi: Satranç tahtası (muharebe alanı) üzerinde kesin sonucu elde edeceğimiz yerde, fazla kuvvet toplayabilmek için, tali bölgelerde daha az kuvvet ayırmak zorunluluğu vardır. Örneğin; taarruz ederken Rok kanadındaki, atı ve Fili Şahın emniyetinden alıp, taarruza iştirak ettirebiliriz.

Manevra prensibi: Mevcut taşlarla sabit bir yerde kalmak yerine; kombinezonlar, varyasyonlar yapmak suretiyle kalıplaşmış oyunlardan kaçınmayı öngörür. Standart olmayan oyunlar yapmak ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilir. Pozisyonel (sıkışık) oyunlarda manevra prensibinin sağlanması, küçük üstünlüklerin birleştirilmesi soncu olabilir. Vezirler, Kaleler, Filler, Atlar manevra kabiliyetini arttıran elemanlardır.

Emir-Komuta Birliği: Şah veya oynayan kişinin bu prensibi uyguladığı kabul edilir. Başlangıçtan oyun sonuna kadar; her iki taraf içinde olumlu ve eşit olarak kabul edilir. Acemilerin oyununa karışıldığında acemi oynayamaz. Yardıma rağmen mağlup olabilir (Kural dışı).

Emniyet prensibi: Satrançta başlangıçtaki tertibattan itibaren bunu piyonlar sağlar. Piyonlar; MİKH, İleri Mevzi Hattı, Örtme Kuvveti Hattını temsil ederler. Şahin emniyeti için yapılan uzun ve kısa roklar, zaruri emniyet hareketleridir. Rok yapmak çok tehlikelidir. Ancak talimnamelerde olduğu gibi Satrançta da Emniyet prensibi, riske girmemeyi ve risklerden kaçınmayı gerektirmez. Kurnaz risklerle muharebelerin kazınıldığı gibi, oyunlarda kazınılabilir. Taarruzla inisiyatifi ele geçiren taraf; rakibin müdahalelerine imkan bırakmayacağından, kendi emniyetini de sağlamış olur.

Baskın prensibi: Rakibin beklemediği yer ve zamanda, beklemediği kuvvetlerle ona darbe indirmektir. Bunun içinde ağır ve hafif taşların yığınağı, aldatıcı bir tarzda yapılması son derece önemlidir. Baskın uzun menzilli taşlarla, daha kolay sağlanabilir.

Taktik örtü aldatma Harp prensibi olarak düşünülmesi tartışmalıysa da, satranç sözlüğünde “TUZAK” olarak karşımıza çıkar. Tuzak, teknik bir terim olarak; taraflardan birinin sakıncalı gibi görünen bir hamlesiyle rakibini görünürde kuvvetli sanılan bir hamle yapmaya yönelttikten sonra bir “kombinezon” veya mümkün olursa “Mat Ağı” düzenlemesine, denir. Rakibin isteğini yapan taraf hakkında da “Tuzağa düştü” (Aldatıldı) tabiri kullanılır.

İşte görüldüğü gibi Harp prensipleriyle-Satranç prensipleri hemen hemen aynı şeylerdir. Daha doğrusu satrançta da harp prensiplerinin uygulaması vardır.

Bir diğer konu ise; Pat yada Berabere kalmaktır. Beraberlik, her iki tarafında yenişememesidir. Normal harplerde buna rastlanabilir. Bu terim adeta iki tarafın da birbirine üstünlük sağlayamaması nedeniyle ilan edilen “Ateş kes” antlaşması niteliğindedir. Bir parti içinde birkaç oyun pat olabilir. Ancak gene de sonuçta, partiler çoğunlukla pat bitmez.

Satranç Partisi; 1 oyunluk olabildiği gibi, 1972’de FISCHER ve SPASSKY arasındaki gibi 24 oyunlukta olabilir. Bunu muharebe ve harp olarak birbirine benzetebiliriz. Bir harpte; bazı muharebeler (oyunlar) kaybedilebilir. Ancak; kaybedilse de Harp (parti) kazanılmalıdır. Kim daha çok muharebe (oyun) kazanırsa, Harbi de (Partiyi) genellikle o kazanır.

Satranç Ve Strateji
Satrançta strateji; bir oyunun ana planıdır. Stratejinin uygulamadaki küçük parçalarına ise “taktik” adı verilir.
Oynayanlar başlangıçtan itibaren iki hareket tarzı seçebilirler:

1. Stratejik Taarruz,
2. Stratejik Savunma.

Buna rağmen, bazı oyuncular kararsızlığa düşebilir, veya rakibin oyunlarına göre bir strateji saptamak isteyebilir. Her halükarda da, yukarıdaki 2 faktörden birini seçmesi gerekir. Seçmekte gecikirse, kararsız kalırsa oyunu kaybeder. Satrancın kararsızlığa hiç affı yoktur. Özellikle zamanlı oyunlarda, gecikilirse oyun kaybedilmiş olur.

Ancak bazen bir oyuncu, elde ettiği bir durum nedeniyle hiçbir hamle yapmayı arzulamayabilir. Teknik terim olarak buna ZUGZWANG denir. Fakat oyunun kuralları, muharebenin kuralları gibi acımasızdır. Bu yüzden ZUNGZWANG’daki oyuncu, kendi durumunu bozacak bir hamleyi, zorunlu olarak yapmak mecburiyetinde kalır.

Oyunda Harp veya Muharebe gibi safhalardan meydana gelir. Bunlar:
1.Yığınaklanma ve temasın sağlanmasını ihtiva eden AÇILIŞ safhası,
2.Temastan sonraki varyasyonları, kombinezonları ihtiva eden ARA OYUN safhası
3.Taşların çoğunun imha olduktan sonraki ve Şahın saklanmayı bırakarak, savaşa bizzat katıldığı SON OYUN safhasıdır.

Stratejik Taarruz
Biz, kesin sonucun taarruzla alınacağını biliyoruz. Aynen satranç içinde bu geçerlidir.. Rakibin savaşma azim ve iradesinin kırılması suretiyle oyunu terk ettirmek veya onu mat ederek silahlı kuvvetlerini kati şekilde mağlup etmek ana amaçtır. Rakip tarafa, kendi istediklerimiz zorla (Beyin gücümüz – Taşlar) kabul ettiririz.

Taarruzda inisiyatif en önemli husustur. Satrançta taarruz etmek inisiyatifin ele geçirilmesini sağlar. Ayrıca inisiyatif; Rakibin hatalarından, zayıf taraflarından faydalanarak, ummadığı yerden taarruz ederek, eldeki hafif ağır taşların, piyonları atılgan olarak ve cesaretle kullanılmasıyla kazanılır. Ayrıca inisiyatif; küçük küçük taarruzların birikmesiyle, ezici bir üstünlüğün sağlanmasına da yardımcı olur. Satrançta inisiyatif bir sefer ele geçirildi mi bir daha geri vermemek için azami gayret sarfedebilir.
Buna göre Taarruzda manevra şekilleri olarak:

1. Kuşatma: Genelde tek taraflı kuşatma tercih edilir. Ancak oyunun ileriki safhalarında kalelerle, Vezirle çift taraflı kuşatmalar da, durumun imkan verdiği ölçüde yapılabilir. Talimnamelerimizdeki gibi, elde edilecek başarı, kuşatmanın “Baskın” tarzında yapılmasına bağlıdır. Kuşatmayı yapacak kuvvetler; At ve Fillerle takviyeli KALELER ve VEZİR gibi hareket kabiliyetine sahip taşlardır. Tali taarruzları ise; piyonlar ve hafif taşlar, icra ederler. Kuşatmanın başarısı, piyonlarla (vs) yapılacak tali taarruzun, cephedeki düşmanı tespit edebilme kabiliyetine bağlıdır.

Kuşatmaya karar verildiğinde, rakibin tertibatındaki kuvvetli kesimlerine çatmaktan kaçınılır. Onun ağır taşlarının gerisine düştükten sonra, ağır taşlarla onun yanına ve gerisine darbeler vurulur. Böylece Şah bulunduğu mevzilerde imha edilmiş olur.
Burada Şahı cepheden yapılacak taarruzlarla, bizim istediğimiz bir bölgeye çekilmek zorunda bırakarak, o bölgedeki ağır ve hafif taşlarla imha da edebiliriz (ÇEVİRME).

Ayrıca Atlarla, uçarbirlik harekatı icra ederek, onun gerisindeki hayati öneme haiz bölgeler ele geçirilebilir, gerideki rakip taşlara taarruz edilebilir. Böylece düşey kuşatma yapılmış olur. Oyun süresince “kuşatmaya müsait yan” aranması, bu manevra için son derece gereklidir. Bir yarmayı müteakipte yapılabilir.

2. Yarma: Arazide (satranç tahtası), rakibin taşlarının tertibatı, kuşatmaya imkan vermiyorsa, başvurulacak bir manevra şeklidir. Özellikle rakibin taşların dizilişinde, açılışından sonraki savunmasında, zayıf noktalar ortaya çıkarılmışsa, elde yeterli ağır ve hafif taş varsa ve yarma bölgesinde kullanılabilecekse, satrançta da yarma yapılabilir. Yarmanın piyonlar ve hafif taşlarla başlatılması genelde alışılmış bir yöntemdir. Rakibin özellikle piyonlarını imha ederek veya onun bir piyonuyla bizim verdiğimiz bir taşı yemesi (GAMBİT) suretiyle, onun savunmasında, “gedik açmak” yarmadaki piyonlarımızın en önemli görevidir. İşte elde edilen bu gedikten, sütun boyunca başarıdan faydalanma için, hafif taşlarla takviyeli “Ağır taş görev kuvvetleri”, rakibin derinliklerindeki hayati öneme haiz karelere yöneltilirler. Böylece rakibin savunmasının sürekliliği ortadan kaldırılmış olur. Başarıdan faydalanma kuvvetleri gedikten geçtikten sonra, rakibin ihtiyatlarına (Vezir-Kale-At-Fil) veya Şahına şiddetle taarruz ederler. Yarma genellikle satranç tahtasının merkezinden veya merkezine yakın bölgelerden yapılır. Kuşkusuz oyunun ileriki safhalarında rakip, rok yaparak, bir köşede yeni bir savunma tesis edebilir. O zaman yarma için, bu yeni savunmanın zafiyetleri aranır.

Yarma gediğinden giren kuvvetler, gediği ne kadar genişletirlerse, başarıdan faydalanacak ağır taşların harekatı o kadar kolay olur. Bazen gedik, rakip tarafından kapatılabilir. Böylece ağır taşlar, karşı tarafın savunma hattının gerisinde kalabilir. Bu taktirde en az zarara razı olup, durum daha da kötüleşmeden takas etmek en doğru yol olabilir. (Kaçmak mümkün olmuyorsa) onun için, bu tür manevralar yapılmadan önce çok iyi bir hesap ve planlama yapılmalı, rakibin yapabileceği hamleler (DİK) çok iyi tahlil edilmelidir. Aynı husus kuşatma için de geçerlidir.

3. Cephe taarruzu: Ezici bir üstünlükle oyuna başlayamadığımız veya oyuna eşit kuvvetlerle, aynı şartlarda başladığı için bu manevrayı tatbik imkanı, ancak oyunun ortalarından itibaren uygulanabilir. Tali taarruzlarla da, tespit kuvvetleri tarafından cephe taarruzu yapılabilir. Satrançta da, muharebedeki gibi uygulaması zordur. En az tercih edilir.

Stratejik Savunma
Talimnamelerimizdeki; Bilahare taarruza geçmek için lüzumlu vasıta ve elemanları toplamak maksadıyla, Şahın ve hayati öneme haiz bölgelerin (Ağır taşların bulunduğu bölgelerin) korunması için alınan savunma tedbirleridir. NİMZO-HİNT savunması, Sicilya savunması, PILLSBURY savunması, NIEMZOVİÇ savunması, BİRD Başlangıcı, savunmaya güzel örneklerdir. Savunmada rakibin yapacağı hatalar ve istismar edilecek zayıf tarafların ortaya çıkması beklenir.

Satranç Ve Planlama
Başlangıç için rakibi bilmek, onun oyun şeklini, açılışını, taktiklerini öğrenmek önemli bir konudur (Örnek: Her zaman Ruy LOPEZ açılır, pasiftir, inatçı değildir, taarruzlardan morali çabuk bozulur, atlardan korkar, değişmekten korkar, vs.). Bunları bildikten sonra onun hamlelerine uygun olarak açılışlar planlanır veya bizim istediğimiz şekilde rakip tepki göstermeye zorlanır.
Ancak rakip her zaman aynı taktik ve teknikleri kullanmayabilir. Baskına uğramamak için, her şeye hazır olmak gerekir. Özellikle rakibimizle ilk maçımız olabilir. Hakkında da hiçbir bilgiye sahip olmayabiliriz. Oyun kurarken veya müteakip safhalarda zihnen yapacağımız planlarda daima bu hususu göz önünde bulundurmak gerekir. İyi bir oyuncu sürekli olarak, müteakip harekatı düşünür, birkaç hamle sonrasını planlar.

İcra
Tıpkı muharebedeki gibi hem inisiyatifi kaptırmamak, ham de rakibin taktiklerini öğrenmek için oyunun başlamasıyla birlikte gayret sarfederiz. Ancak bunlar “boş hamle” (ad Libitum) olmamalıdır (Örnek: Veziri ileriye götürdük, rakip öyle bir hamle yaptı ki vezirimizi gene eski yerine çektik). İşte böyle bir durumda rakip bir hamle kazanmış olur. Bu tür boş hamleler, inisiyatifin kaybedilmesine neden olabilir. Piyonlarla, rakibin ileri elemanlarına taarruz edip onun taktiklerini ortaya çıkarmak veya üstünlüğü “yem vermek” suretiyle sağlamak isteyebiliriz. Muharebede cebri keşif dediğimiz bu husus satrançta “GAMBİT” olarak ortaya çıkar. Taarruzla 1 piyon verip, üstünlüğü ele geçirmek (Gambit) alışılmış oyunlardandır.

Aynı şekilde savunma yaparken de, rakibin taarruz hazırlıklarını bozucu taarruzları; piyon-fil-at, hatta bazen kalelerle yapabiliriz. Bu husus için görev kuvvetlerinin teşkil edilip kullanılması çok önemlidir.

Görev kuvvetlerinin teşkili; görüldüğü gibi yeni bir olay olmayıp, satrancın ortaya çıktığı IX uncu yüzyıldan beri bilinen bir usuldür. Fillerle takviyeli kaleler, piyonlar ile takviyeli fil, kendi değerlerinden çok daha güçlü bir kuvvetin ortaya çıkmasına neden olur.
Satrançta neyi uygularsak uygulayalım, muharebedeki gibi “karşılıklı destek” en gerekli tedbirlerden biridir. Mümkün olduğu kadar, birbirini koruyan taş sistemi kurmaya gayret edilmelidir. Bu hem gücün artmasına, hem de emniyetin kuvvetlenmesine yardım eder (Örnek: Kalelerin birbirlerini desteklemesi, piyonun fili desteklemesi dolayısıyla, filin piyonu desteklemesi).

Savunmada Piyonlar; hem emniyet kuvvetlerini, hem de 1 inci hat birliklerini bölgesini temsil ederler. Uygulanacak savunma genelde “Aktif” olmak mecburiyetindedir. Piyonlar taarruzi olarak ilerler, açılıp mümkün olduğu kadar fazla ateş sahası elde etmeye çalışırlar. Böylece ileriden savunma sağlanmış olur. Ancak piyonlarla gerideki taşlar arasında, mutlaka karşılıklı destek olması gerekir. Aksi taktirde parça parça mağlubiyetler olur. Emniyet kuvvetlerinin AMS.ndaki birliklerin ve ihtiyatların kullanılmasını ihtiva eden savunma doktrini, aynen satrançta da geçerlidir. Savunma sırasında, taarruz için fırsatlar kollanır, gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra da, genel karşı taarruza geçilir.

Genelde, satrançta oyun şu şekilde gelişir: Taraflar merkezde (Geometrik merkezdeki 4 karede) üstünlük sağlamak amacıyla ileri harekete geçip, açılış yaparlar. Her iki tarafta karşı tarafın piyon (piyadelerinin) düzenini bozmaya çalışır. Merkezde inisiyatifi ele geçiren taraf üstünlüğü sağlamış olur. Bu üstünlük için bazen piyon bile feda edildiği olur (GAMBİT). Sonunda, bir taraf diğerini savunmaya mecbur eder. Şahın rok yapmasına (Emniyet tesisine) İMKAN VERMEDEN İMHASINI SAĞLAMAK MAKSADIYLA, Şahın bulunduğu tarafa doğru amansız bir taarruza girişilir. Karşı tarafta bunu bildiği için, savunmasının emniyetle devamlılığını sağlamak maksadıyla, rok yaparak Şahı daha emniyetli arazi kesimlerine (köşelere) kaçırmak isteyecektir. Diğer tarafta, bu Roku önlemek için açmazlar, çatallar yapmak gibi, her türlü gayrete baş vuracaktır.

Satrançta İhtiyat
Taarruzda beklenmedik durumları karşılamak, başarıyı genişletmek, taarruzları takviye etmek maksadıyla kullanılan atlarla, fillerle takviyeli kaleler veya vezirden meydana gelir. Savunmada ise; AMH.’nda meydana gelen girmeleri bertaraf etmek ve giren kaleleri, filleri, atları, veziri imha etmek maksadıyla; karşı taarruzları yapmak için kullanılırlar. Savunmada ihtiyat, ayrıca emniyet sağlar.
Oyuna daima beyaz başlar, dolayısıyla beyaz her zaman 1 hamle üstünlükle muharebeye girer, inisiyatifte beyazdadır. Ne var ki sonradan yapacağı hatalarla, bu avantajı kaybedebilir. Oyuncuya üstünlüğü kaybettiren bir hamleden; “Tempo kaçırmak” olarak söz edilir. Bu tempo birden arttığı gibi, küçük küçük üstünlüklerle de artabilir. Ustaların oyununda, genellikle tempo ağır ağır artar.

Satranç – Kısa Durum Muhakemesi (Vdam)
Satranç başlangıçta da belirttiğim gibi, sürekli muhakeme ister. Karşılaşılan her durum için, kısa bir durum muhakemesi yapılır ve hangi hamle yapılacaksa ona karar verilir.
1. Vazife: Rakibin savaşma azim ve iradesini yok etmek ve Şahı mat etmektir. Durum içinde bu vazifeyi yerine getirecek görevler kendiliğinden çıkarılabilir (İnisiyatifi ele geçirmek v.s.).
2. Düşman: Genel olarak şu imkan ve kabiliyetlere sahiptir:
a. Rakip uygun açılış yapıp, merkez karelerde üstünlük sağlayabilir.
b. Bu üstünlüğü Filleriyle, Atlarıyla, Kaleleriyle, Veziriyle takviye edebilir. Rok yapmamızı engelleyebilir.
c. Buna paralel olarak cephedeki harekatının temposunu arttırarak, küçük taarruzlarla inisiyatifi ele geçirebilir.
Bu hususlar sağlandıktan sonra rakip, gelişmelere paralel olarak şunları yapabilir:
a. Bazı cephelerden çektiği ağır ve hafif taşlarıyla bir bölgede sıklet merkezi tesis edip, savunma cephemizde yarma ve kuşatmalar yapabilir.
b. Bu harekatını müteakip ağır taşlarıyla başarısını geliştirebilir.
c. Stratejik ihtiyatlarımızı (Vezir, kaleler v.s.) imha edebilir, hareketsiz bırakabilir.
d. Mat Ağını kurabilir, Şahı Mat edebilir.
3. Arazi: Satranç tahtası, küçücük 64 kareden ibaret olmasına rağmen, talimnamelerdeki GÖKEY kurallarını aynen ihtiva eden çok büyük ve geniş muharebe sahasıdır.
a. Gözetleme ve ateş sahaları: Taşın cinsine ve satranç tahtasının çeşitli bölgelerine göre bu sahaların etkinliği değişmektedir (Örnek olarak bir piyonun ateş sahası; düşman olduğu taktirde bir kare ileri sağa veya bir kare ileri soladır. Kısa kendi çevresindeki birer karede, gözetleme ve ateş sahası elde edebilir. Oysa Vezir; önünde taş olmadığı müddetçe, diyagonal veya sütunlar boyunca, satranç tahtasının hudutlarına kadar çok daha uzun gözetleme ve ateş sahası sağlar.). Ayrıca Satranç tahtasının üzerindeki çeşitli karelerin çeşitli gözetleme ve ateş sahaları vardır (Örnek: Tam merkezdeki bir vezir dört bir köşeye diyagonal, artı şeklinde 4 kenarın ortasına sütunlar boyunca, 8 ayrı istikamette, gözetleme ve ateş sahası sağlayabilir. Oysa aynı vezir köşelerden birindeki kare üzerinde olduğu zaman sadece bir diyagonal, ikide sütun boyunca olmak üzere, üç istikamette gözetleme ve ateş sahası sağlar.). Satranç tahtasının kenarları, dışardan bir tehlike gelmeyeceğine göre emniyet sağlar, ancak ateş ve manevrayı kısıtlar.
b. Örtü ve gizleme: Bütün taşlar Şah için, birbirleri için örtü sağlarlar (Örnek: Piyonlar gerisindeki bütün taşlar için, rakibin görerek ateş eden bütün silahlarına karşı örtü sağlar. Ancak At gibi görmeyerek ateş eden silahlar bu örtünün üzerinden aşıp hedeflerini imha edebilirler). Satrançta, somut bir gizleme, oynayan şahıs herşeyi gördüğünden ve taşların gözleri olmadığından yapılamamaktadır.
c. Kritik arazi: Oyunun başlangıcında merkezdeki 4 karedir. Ele geçiren taraf, üstünlüğü sağlamış olur. Müteakiben muharebedeki gibi, uygulamanın harekatın tipine, vazifeye göre değişir (Örnek: rakip şahıs bulunduğu kare ve civarı kritiktir veya rakip ağır taşların bulunduğu kesimler kritik arazilerdir).
d. Engeller: Bazen taarruz edene karşı piyonlarla hamleler yaparak (öne alarak v.s.) engeller yapılabilir. Ayrıca gerektiğinde Şahın ve ağır taşların önüne çekilen hafif taşlarla, engelleme yapılabilir. Satranç tahtasının dışı geçilmesi mümkün olmayan engeller olarak düşünüldüğünde; rakibi özellikle köşelere, kenarlara sıkıştırmak suretiyle imha etmek, en doğru yollardan biridir.
e. Yaklaşma istikametleri: Oyunun gidişatına göre, bazen sütunlar boyunca, bazen de diyagonal olabilir. Kenarlardaki sütunlar (yaklaşma istikametleri) yan emniyeti sağlarlar.
4. Mevcut kuvvetler: Uygulayacağımız manevralara göre değişmekle beraber, başlangıçta, 16 adet yalnız başına hareket eden birlik vardır. Bunların nitelikleri, imkan kabiliyetleri aynı cins taşlarda aynı, farklı taşlarda ise farklıdır (Örnek: İki piyon aynı özellikleri taşır, bir piyon ve fil ise farklı özellikler taşır).

Sonuç
Buraya kadar belirtilenlerden sanki “iyi satranç bilen, iyi komutandır” gibi bir iddia ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz böyle olamaz. Eğer böyle olsa, Fisher’in (ABD), Spassky (SSCB)’nin Petrossian’ın, Ruy Lopez’in meydan muharebeleri kazanmış komutanlar olmaları gerekir.

Satranç, bütün bir eğitim sistemindeki yardımcılardan biri olarak düşünülmelidir. Bir tamamlayıcıdır, ancak gereklidir.
Bir asker için, okumak gibi gereklidir. Başlangıçta da belirtildiği gibi usta veya büyük usta olmak değildir amacımız. Ama harp prensiplerinin, taktik ve stratejik usul ve kaidelerin tatbiki için en kolay ve en ekonomik yolu olan satrancı öğrenmektir amacımız.
Harp en güzel “yaparak” öğrenilir. Ancak şu anda barışta olduğumuza göre, en azından talimnamelerdekini alışkanlık haline getirmek için, en iyi pratiklerden biridir satranç.

Askerliğin yanısıra sivil hayattaki uygulamalarda da vardır satranç. Üniversite imtihanlarına hazırlanan öğrencinin çalışacağı konuda sıklet merkezi yapmasıyla, Kaleleri Filler bir bölgede toplayarak, o bölgede daha sonra yapılacak bir taarruz için sıklet merkezi tesis etmek arasında hiçbir fark yoktur.

Kısacası; askeri okullara, kışlalara, hatta sivil okullara satranç daha fazla girmelidir. Müsabakalarla teşvik edilmeli, dergilerde satranç köşeleri açılmalıdır.

Bilenlere düşen görev ise öğretmektir. Bütün arkadaşlarımıza, kardeşlerimize, çocuklarımıza satrancı öğretilim. Satranca sahip çıkalım.

DİKKAT: Bu yazı Kara Kuvvetleri Dergisinin, 73. sayısındaki (Temmuz 1984) yazıdan alınmıştır. Satrancın aslında daha neleri ifade ettiğini satranç severlerle paylaşmak istediğimden yazarın kendisinden izin alınarak buraya koydum. Bu yazının bütün hakları, yazının sahibi P.Yzb. Cihangir AKŞİT’tir.

Read more »

Satrançta Başarının Esasları

By |

 

1975 – Moskova Satranç Turnuvası sırasında, turnuvaya katılan satranççılar üzerinde Profesör Djakov, Petrowsky ve Rudik psikoteknik bir araştırma yapmışlar, satranç oyuncularının aşağıdaki özellikler nedeniyle başarılı olduklarını saptamışlardır.

1- İyi sağlık durumu
2- Kuvvetli sinirler
3- Kendine hakim olmak
4- Dikkatini sürekli ve düzenli bir şekilde kullanabilmek
5- Dinamik ilişkiler için yetenek
6- Ruhi ve zihni bakımdan huzurlu ve ölçülü olmak
7- Yüksek derecede zihni gelişme
8- Somut düşünce yeteneği
9- Objektif düşünme yeteneği
10- İyi bir satranç belleği
11- Birleştirici düşünce ve hayal gücü
12- Kombinezon yeteneği
13- İrade disiplini
14- Zihni sürati intikal
15- Kendine güvenmek (Özgüven)

Read more »