Posts Tagged “başlangıç düzey satranç dersleri”
SATRANÇ:
Satranç, 5. Yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, bugünkü İran ve Arap yarımadası istikametinden dünyaya yayılmıştır. İran’dan kuzeye doğru yol alırken, Araplar ise Cebelitarık üzerinden İspanya’ya taşımışlar, İspanya’dan da Avrupa’ya yayılmıştır.
Satranca esin kaynağı olan Hint ordusu “dört kısımdan” oluşmaktaydı. Bunlar atlı kuvvetler, filli kuvvetler, savaş arabaları ve erler. Erler erliğini koruyarak hala er olarak kalmasına rağmen, diğer taşlar oyunun yayıldığı bölgelere göre zamanla değişimlere uğramıştır. Bu değişim durmayıp sürmekle birlikte, bu gün için erler Fransızca “piyon”, İtalyanca “piyade” Türkçe “er” olarak adlandırılmaktadır. Avrupalılar Fil için “rahip”, Şah için “kral”, vezir içinse “kraliçe” anlamına gelen adlar kullanmaktadırlar. Başlangıçta savaş arabası olan kaleler, sonrasında “top” olarak adlandırılmış ve günümüzde de Kafkas bölgelerinde ve Türki cumhuriyetlerde kaleye hala “top” denmektedir.
Hint dilinde “dört” anlamına gelen “çatur” sözcüğü ile “kısım”, “kol” anlamına gelen “anga” sözcüğü birleşerek, oyuna “çaturanga” adı verilmiştir.
Çaturanga İran’a geldiğinde “Çatrang” Anadolu’ya geçtiğinde “satranç” şeklini almıştır.
Satrancın ne olup ne olmadığı konusunda çok şey söylenebilir. Sportif, sanatsal, bilimsel ögeleri içinde barındıran bu güzel oyun, en kolay tanımıyla; iki kişi arasında oynanan bir oyundur. İçinde barındırdığı ögeler ve yararları bir çok tartışmayı içerse de, oyun olduğu üzerinde herkes hemfikirdir. Tüm oyunlar gibi satranç da diğer oyunların insan gelişimindeki önemine fazlasıyla sahiptir. Bu oyunu öğrenmeye, oyunun oynandığı alanı tanımakla başlayacağız.
TAHTA:
Satrancın oynandığı alana “satranç tahtası” diyoruz. Oyun alanımız bahçede beton bloklardan da olsa, masamızda plastik bir zemin de olsa, içeriği ve yapısı ne denli değişik olursa olsun, satranç oyun alanı bizler için “tahta” olarak adlandırılır.
Şairin, “bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı” dizesinden başlayarak, zaman zaman çevremizde duyduğumuz, “ayakların yere bassın” uyarılarını düşündüğümüzde, insanların yaşadığı dünyayı tanıma, üzerinde bulundukları zemini bilme gereksinimi vardır ki, kişi doğru davranış denklemleri kurabilsin… Tıpkı evden okula, işe ve her türlü gidişe gelişe ait olan yolları bilmek gerektiği gibi. Yaşadığımız kentte kaybolmak istemiyorsak kentin cadde ve sokaklarını tanımak zorundayız…
Eğer satranç tahtasında kaybolmak istemiyorsak, öncelikle tahtayı tanımak zorundayız ki, bu tahta üstünde oynama olanağına sahip olalım. Kendisi bir kare olan satranç tahtasında, oyunumuz açısından toplam 64 kare vardır. (Bir başka bakışla 204 kare de bulabilirsiniz!…)
64 Karenin 32’si siyah, 32’si beyazdır. Tahtada tam siyah olmasalar da koyu renkli kareler siyah, tam beyaz olmasalar da açık renkli karelere beyaz kare diyoruz. Siyah karelerin tam siyah olmaması siyah taşların / beyaz karelerin tam beyaz olmaması ise beyaz taşların algılanmasında hafif de olsa bir fark yaratabilme çabasıdır. Özellikle piyonların kendi renklerindeki karelerde “kaybolması” gündeme gelebilmektedir.
Tahtanın bir kenarında 8 sıra kare vardır. Sağdan sola yan yana karelerin oluşturduğu kare kümelerine “yatay” diyoruz.
Bir oyuncudan diğerine doğru olan kare kümelerine de “dikey” diyoruz
Yataylar ve dikeyler ardışık olarak bir siyah bir beyaz kareden oluşurlar. Ancak bir de aynı renk karelerin oluşturduğu kümeler vardır tahtada. Aynı renk karelerin birbiriyle olan ilişkisine “çapraz” diyoruz.
Yatayların işareti “rakamlar” iken, dikeylerin işareti “harfler” olmaktadır. “1’inci yatay, 2’inci yatay” / “a dikeyi”, “b dikeyi” gibi… Burada görülmesi gereken, ileride notasyon dersinde göreceğimiz gibi, dikey adlarının herzaman küçük harflerle yazılmasıdır.Çaprazlar ise yataylardan ve dikeylerden yararlanılarak, koordinat sistemi ile adlandırılan kareler yardımıyla tanımlanırlar. Kareler, bulunduğu dikeyin adı ve bulunduğu yatayın rakamıyla adlandırılır. Örneğin “e4 karesi” dediğimizde, e dikeyi üzerinde, 4’üncü yatayın kestiği kareyi anlamış olacağız… İşte bir çaprazı tanımlarken de, çaprazın her iki ucunda bulunan kareler söylenerek çapraz tanımlanmış olur. Örneğin; “a1-h8 çaprazı” dediğimizde, beyaz oyuncunun (Beyaz taşlarla oynayan oyuncu) sol köşesindeki kareden, siyah oyuncunun sol köşesine uzanan ve siyah karelerden oluşan hattı anlayacağız. Yataylar ve dikeyler mutlak olarak 8’er kareden oluşurken, çaprazlar en fazla 8, en az 2 kareden oluşur. Bu nedenle satranç tahtasında 26 çapraz bulunur.İşte şimdi, karelerden başlayarak, yatay, dikey ve çaprazları keşfe çıkabilirsiniz. Göreceksiniz ki, başlangıçta hiç bir şey görmediğiniz tahtada ne çok şey varmış… Bu şeyler sizlerin oyunlardaki başarınıza açılan kapıları açacak ilk anahtarlarmış…
Dünya Satranç Federsayonu FİDE ölçülerine göre, turnuva tipi bir satranç tahtasının en az 45×45 cm. olması gerekmektedir. Yeni başlayan ve yarışmacı olmayı düşünen öğrencilerin, çalışmalarını bu ölçülere uygun tahtalarda yapmaları, turnuva koşullarına uyum sağlamanın da ilk adımı sayılabilir.Taşların dizilişi aşağıdaki gibidir.
Eğer tahtada notasyon işaretleri varsa, 1. ve 2. yataylara beyaz taşlar, 7. ve 8. yataylara da siyah taşlar dizilir. Notasyon işaretlerinin olmadığı bir tahtada oyun oynayacaksak, her iki oyuncunun kendi sağındaki köşede bulunan kare beyaz olmalıdır. Burada aklımızda tutmamız gereken önemli bir konu, şah ve vezirin tahtanın kenar ortasında bulundukları, vezirlerin kendi renklerindeki karelerde, şahların ise rakiplerinin rengindeki karelere yerleştiği konusudur. Yani beyaz şah siyah kareye, siyah şah ise beyaz kareye oturacaktır. Böyle olduğu takdirde tahtada tam bir simetri de sağlanmış olur. Notasyon işaretlerinin olduğu tahtalarda (ki eğitim amaçlı her tahtada artık bu işaretler vardır) şahlar “e dikeyinde” vezirler ise “d dikeyinde” bulunurlar. Bunu küçük öğrencilerimize anlatırken; “bu tahtanın efendisi kim?- Şah! O halde efendiler e-evinde oturur” diyerek öyküleme yapmak yararlı olmaktadır. Her antrenör de benzeri öykülemeler üretebilir.
MERKEZ KARELER :
Her şeyin bir merkezi olduğu gibi satranç tahtasının da bir merkezi vardır. e4, e5, d4, d5 kareleri “tahtanın merkezini” oluşturmaktadır.. Merkez kareler tahtanın ortasında adeta bir tepe gibidir. Bu karelerden herhangi birinde bulunan bir taş, tahtanın her yerini görebilir. Bunu deneylerle anlayabilirsiniz. Merkezdeki bir taşın ulaşabildiği kare ve yön sayısı, aynı taşın kenardan ulaşabildiği kare ve yön sayısından her zaman daha fazladır. Yalnızca kaleler her noktada aynı kare sayısına hükmederken, merkeze geldiklerinde etki ettikleri yön sayısı artar.
GENİŞLETİLMİŞ MERKEZ:
Merkez karelerin hemen etrafındaki karelerin oluşturduğu kareye ise, “genişletilmiş merkez” adını veriyoruz. Atların oyuna girerken genişletilmiş merkezden girmeleri, atların gücü açısından çok önemlidir. Bunu ileriki derslerde tekrar göreceğiz.
OYNAMAK VE OYUN KURALLARI
CENTİLMENLİK:
Öncelikle rakibimize başarılar dilemeliyiz. Spor barışa endeksli yarıştan ibarettir. Maç bitiminde de sonuç ne olursa olsun öncelikle rakipler el sıkışarak ayrılmalıdır tahta başından.
HAMLE:
Dünyada tüm oyunların esası hamle yapmaktır. Her oyunun kendine özgü bir hamle şekli vardır. Satrançta ise taşlar aracılığı ile hamle yapılır. Hamlelerin bireşimiyle oyun sonuna ulaşırız ve üç sonuçtan birini alırız: Yengi, yenilgi, beraberlik.
*Bir taşın bulunduğu kareden bir başka kareye hareket ettirilmesine hamle denir.
*Hamle taşa dokunmakla başlar, dokunulan taşın bir başka kareye bırakılmasıyla son bulur.
*Oyun kurallarına göre yapılması mümkün olmayan bir hamle, “imkansız hamle” olarak adlandırılır ve bu hamle fark edildiği zaman geri alınmak zorundadır. Oyun süresince 3 kez imkansız hamle yapan oyuncu “hükmen yenik” sayılır.
*Hamle taşa dokunmakla başlayıp, dokunulan taşın bir başka kareye bırakılmasıyla son bulduğuna göre, dokunulan taş oynanmak zorundadır. Elimize aldığımız bir taşı bırakmadığımız sürece istediğimiz kareye oynama hakkımız vardır. Ancak bir kareye bıraktıktan sonra geri alma hakkı yoktur. Bu nedenle hamleden önce hangi taşı nereye oynayacağımıza karar vermiş olmamız gerekir.
TAŞLAR:
Tahtada toplam 32 taş vardır. Bunların 16’sı beyaz 16’sı ise siyah oyuncuya aittir. Bir oyuncu 8 adet er, iki adet at, iki adet fil, iki adet kale ve bir adet vezir ve şaha sahiptir.
TAŞLARIN YERİ:
Notasyon işaretlerinin yer aldığı bir tahtada, 1. ve 2.yataylara beyaz taşlar, 7. ve 8. yataylara da siyah taşlar dizilir. Beyazlar ve siyahlar birbirine göre simetrik olarak yerleşirler. O halde beyazları yerleştirince siyahların yerini de simetrik bir bakışla keşfedebiliriz.
Şimdi tahtayı önümüze koyalım, a1 ve h1 karelerine kalelerimizi yerleştirelim. Kalelere de atlarımızı bağlayalım!! Atlarımızın yanlarına da fillerimizi koyalım. Bu durumda b1 ve g1 karelerinde atlar/ c1 ve f1 karelerinde de filler yerini almış demektir. Şimdi 1. yatayda iki karemiz boştadır. Bunlardan birine veziri diğerine şahı koyacağız. Şahı rakibinin rengindeki kareye, yani rengi siyah olan e1 karesine veziri ise kendi rengindeki kareye (d1 karesi) koyduğumuzda, tahtada “subayların” dizilimi tamam demektir. Kahraman erlerimizi de hemen her subayın önüne birer tane yerleştirdiğimizde, 2. yataydaki her kareye bir er yerleştiğini göreceğiz. Beyaz taşların bu konumuna bakarak, simetrik bir biçimde siyah taşların da nasıl dizileceğini bulacağız. Bu bizim ilk genellememiz olacak…
TAŞLARIN HAREKETİ:
Taşların hareketini öğrenme nedenimiz elbette ki bu oyunun nasıl oynandığını bilmek. Bunun için şimdi önümüze tahtayı koyalım. Önümüzdeki tahtanın sağ alt köşesi beyaz kare olmalıdır. Taşların hareketini kavramaya kaleden başlayacağız.
KALENİN HAREKETİ:
Kale “+” işareti gibi hareket eder. Yani dikey ve yatay yönlerde hareket eder. Örneğin a1’deki bir kale a8’e ve h1’e değin hareket edebilir. İster kendi taşı olsun isterse rakip bir taş olsun, başka taşların üzerinden geçemez. Kaleler bu yüzden açık hatlarda daha etkindirler.
Bu bilgiyle birlikte “hat” sözcüğünü satranç açısından açıklamakta yarar vardır: yatay, dikey ve çaprazların oluşturduğu yollara “hat” diyoruz. Açık hat, yarı açık hat, kapalı hat olarak ÜÇ biçimde karşımıza çıkarlar.
Açık hat: Üzerinde hiç piyon olmayan hatlardır.
Yarı açık hat: Üzerinde yalnızca bir tarafın piyonu olan hattır.
Kapalı hat: Üzerinde her iki tarafın da piyonu bulunan hattır.
Önü açık olduğu sürece kaleler istediği kadar yatay ve dikey olarak hareket ederler, uzun erişimli bir taştır.
FİLİN HAREKETİ:
Filler yalnızca çapraz yollarda hareket edebilirler. Bu yüzden beyaz karedeki bir fil “beyaz fil” siyah karedeki bir fil ise “siyah fil” olarak adlandırılır. Dolayısıyla beyaz oyuncunun bir “siyah fili” siyah oyuncunun da bir “beyaz fili” vardır. Filler bulundukları karenin rengine göre adlandırılırlar. Filler de kaleler gibi önü açık olduğu sürece çapraz yollarda istediği kareye kadar gidebilir. Kale “+” işareti gibi hareket ederken fil için de “x” işareti gibi hareket eder diyebiliriz.
VEZİRİN HAREKETİ:
Vezirler Kale+Fil gibidirler. Hem “+” hem de “x” işareti gibi hareket eder. Bulunduğu kareden yatay, dikey ve çapraz olarak yönleri açık olduğu oranda istediği kadar gidebilir. Merkez karelerden birinde bulunan bir vezir, 8 yöne hareket edebilir.
ATIN HAREKETİ:
“Atlar atlar!” Satranç taşları içerisinde diğer taşlara hiç benzemeyen bir şekilde hareket ederler. Atın dışında tüm taşların ortaklaştığı bir hareket bulunabilir. Ama atlar hiçbir taşla ortaklaşamaz ya da hiçbir taş at gibi gidemez.
Atın hareketini tanımlamak için bir çok tanım vardır.
1- Atlar yatay, dikey ve çapraz olmamak koşuluyla, kendilerine en yakın kareye giderler. Bu durumda örneğin e4 karesine bir at koyalım ve yatay, dikey ve çapraz yönleri iptal ederek, atımıza en yakın kareleri tespit edelim. “e4” karesindeki atımızın 8 adet kareye eşit şekilde yakın olduğunu göreceğiz.
2- Atlar “L” şeklinde hareket eder. “L” harfi birbiriyle dik olarak kesişen bir uzun bir kısa çizgiden oluşur. Bu durumda atımız “L” harfinin çizgilerince bir kısa bir uzun hareket etmektedir. Dolayısı ile atımıza iki kare yatay ya da dikey hareket ettikten sonra bir kare daha yine yatay ya da dikey hareket ederse, kendine özgü hareketini tamamlamış olur.
3- Atlar ya bir kare düz bir kare çapraz ya da bir kare çapraz bir kare düz gider.
Şimdi bu üç tanımı beynimizde kararsak, muhtemel yanlış algılamalara karşı, bu tanımların birer “sağlama” özelliği taşıdığını da anlamış olacağız. Yapmamız gereken bu tanımlara göre bir deney yapmaktan ibarettir.
Atlar, atlar! Atlar başka bir taşın üzerinden atlar. Atların dışında hiçbir taş ister rakip ister kendi taşı olsun, bir başka taş üzerinden atlayamaz. Bu özelliği ile diğer taşlardan çok daha özgün bir harekete ve adeta gizemli hamlelere sahiptirler. Keşfettikçe çok seveceksiniz.
PİYONUN HAREKETİ:
Geldik tahtanın cambazlarına. Küçücük boylarına bakmadan, koca tahtada oyuncuların yüzünü ağartan ve aynı zamanda karartan bücürlerine… Fransız satranççı Phlidor, “piyonlar satrancın ruhudur” demiştir.
Piyonlar daima ileri doğru dikey olarak hareket ederler. Tahtada henüz hiçbir taşın oynanmadığı konuma “başlangıç konumu” diyoruz. Başlangıç konumundaki bir piyon, iki kare ilerleme hakkına sahiptir. Bu haklarını yalnızca ilk hareketlerinde kullanma olanağı vardır, sonraya saklanamaz. Yani ilk hareketinde tek kare ilerlemiş olan bir piyon, iki kare ilerleme hakkını yitirir. Piyonların ilk hareketten sonraki hamleleri tek kare ilerlemek şeklinde gerçekleşir. Daima ileri doğru giderler, geriye doğru hareket edemezler.
İlerleyişleri dikey olarak ileri doğru iken, taş alışları çaprazdır. Bu çapraz alış da ileri doğru çaprazdır. Örneğin; e4 karesindeki bir piyon, d5 ve f 5 karesindeki rakip taşları alabilir, ancak d3 ve f3 karesindeki rakip taşları alamazlar.
TERFİ:
Piyonlar daima ileri doğru hareket eder demiştik. Pekiyi beyaz piyonlar 8’inci yataya, siyah piyonlar 1’inci yataya erişince ne olacak? Kendileri açısından “Son yataya” erişen piyonlar terfi hakkı elde ederler. “Son yataya” erişen piyonlar, piyon olarak kalamazlar, ikinci bir şah da olamazlar, kesinlikle bir başka taşa dönüşmek zorundadırlar. Son yataya erişen “kahramanımız” at, fil, kale, ya da vezir olarak oyuna geri dönmek zorundadır. Hangi taşa dönüşeceği, en çok hangi taşa gereksinim olduğu sorusunun yanıtı olarak tespit edilir. En güçlü taş vezir olmakla birlikte, terfi edecek piyonu ille de vezir yapmak her zaman haklı değildir. Ata terfi etmek gerekirken vezire terfi ettiği için kaybedilen oyunlar vardır. Bu nedenle oyunun gereksinimi ne ise, o taşa terfi etmek gerekir.
GEÇERKEN ALMAK:
Yine piyonlara özgü bir hareketle tanışıyoruz burada. İki tür tanımlayabiliriz bu hareketi:
1- Başlangıç konumundaki herhangi bir piyon iki kare ilerlediği zaman, rakip piyon ile yan yana geliyorsa, rakip piyon, iki çıkan piyonu tek çıkmış gibi varsayarak alabilir.
2- Başlangıç konumundaki herhangi bir piyon, tek kare çıktığı zaman, rakip piyon tarafından alınabiliyorsa, iki kare çıktığı zaman da aynı rakip piyon tarafından alınabilir….
Bunu hemen deneyebiliriz. Örneğin e5 karesinde bir beyaz piyonumuz olsun. “d7” ve “f7” karesinde de siyah piyonlarımız olsun. “d7” iki kare ilerleyerek “d5” karesine geldiğinde, e5’teki beyaz piyonla yan yana gelmiş olur. e5’teki piyon d6 karesine giderek, d5’teki piyonu alma hakkına sahiptir. Keza f7-f5 ilerleyişinde de e5-f6 hamlesi ile f5’teki piyonu alabilir. Buna “geçerken almak” diyoruz.
*Geçerken almak zorunlu değildir. Ancak sonraya da saklanamaz. Alma hakkınızın doğduğu anda aldınız aldınız / almadınız bu hak ölür.
*Geçerken almak zorunlu olmamakla birlikte, bu hakka sahip oyuncunun, oyun kuralarına göre yapabileceği başka bir hamle yok ise, bu kez bu hakkını kullanmak zorundadır.
ŞAHIN HAREKETİ:
Şahlar tıpkı vezir gibi, her yöne hareket edebilen ancak her hamle hakkında bir kare ilerleyebilen bir taştır. Yatay, dikey ve çapraz olarak hareket ederler. Bir kerede bir kare!…
Bir taşın hareket edebildiği her kare, aynı zaman da onun tehdit ettiği karedir. Piyonların dışında tüm taşlar kendi hareket tarzında rakip taşları alabilirler. Bir taş kendi hareket tarzında rakip bir taşı “görüyorsa” o taşı aynı zamanda “tehdit ediyor” demektir. Yalnızca piyonlarımız dikey olarak hareket ederken, çapraz olarak tehdit ederler…
ŞAHIN ŞAHA KARŞI HAREKETİ:
Şahlarımız her yöne birer kare hareket edebildiklerine göre, kendi çevrelerindeki kareleri tehdit ediyor ve aynı zamanda rakip taşlara karşı da koruyor demektir. Bu durumda iki şah yan yana, üst üste ve çapraz olarak birbirine komşu karelerde bulunamazlar demektir. Çünkü şahlar asla tehdit altında kalamazlar. Şahımız tehdit altında iken bu tehdidi görmezden gelen bir başka hamle yapamayız. Şah tehdit altında iken yapacağımız hamle, kesinkes bu tehdidi ortadan kaldıracak bir hamle olmak zorundadır.
Buradan şu sonucu da çıkarmış olmalıyız ki; şahımızı tehdit altında bırakacak bir hamleyi asla yapamayız. Yaparsak ne olur? – İmkansız hamle olur!…
ROK:
Kale ile şahın ortak bir hareketi olup, şah hareketi olarak kabul edilir. Bu harekette şah ile kale birbirinin üzerinden atlayarak yan yana bitişik karelerde dururlar. Hereketin gerçekleşmesi sırasında, önce şah kaleye doğru iki kare ilerler, kale ise şahın üzerinden atlayarak, şahın atladığı kareye yerleşir. (Bunu çocuklara öğretirken ben şu şekilde bir tekerleme ile öğretiyorum: “bir, iki, kurnaz tilki” yani şah kaleye doğru “bir, iki” kare ilerler, durur ve “kurnaz tilki; kale” şahın üzerinden atlar. Çocuklar için sevimli bir öykülemedir bu.)
Rok yapabilmek için:
- Rok yapacak şahın ve kalenin hiç oynanmamış olması gerekir.
- Rok yapacak kale ile şah arasında hiçbir taşın olmaması gerekir.
- Rok yapacak şahın; kendisinin, atladığı karenin ve şahın yerleşeceği karenin rakip taşlar tarafından tehdit edilmiyor olması gerekir.
- Kalelerin tehdit altında olmaları ya da tehdit altındaki karelerden geçiyor olmaları rok için engel değildir.
- Şah için engel oluşturan tehditler giderildikten sonra rok yapılabilir.
- Şah daha önce oynanmamış ancak kale oynanmış ise, oynanan kale ile rok yapılamaz, ancak şahın oynanmamış kale ile rok yapma hakkı saklıdır.
OPOZİSYON:
İngilizce bir deyim olan “opozisyon” sözcüğü “karşı koymak, engellemek, zorluk çıkarmak, direnmek, yol kesmek” anlamındadır. Satrançta opozisyon ise, şahların birbirlerini karşılıklı olarak engelleme durumudur. Şahların kendi aralarındaki “kare koruma” savaşımıdır. Birbirlerini kazanç karelerine sokmama durumudur. Genellikle oyun sonunda bu savaşım ortaya çıkar. Özellikle yalnız şah ile yalnız olmayan şahın birbirlerine karşı direnme ve alt etme savaşımı olarak ortaya çıkar. İlerleyen derslerde bunları ayrıntılı olarak göreceğiz.
Buraya değin olan bölümde, özellikle şahın ve piyon hareketlerinin karmaşık olduğunu görebiliriz. Bu iki taşın hareketlerinin dikkatlice okunması, kavranamayan konular için oyun pratiğine geçilmesi önerilir. Kalan kısımlar oynamaya başlayınca daha iyi kavranacaktır. Takıldığımız yerlerde geri dönüp konuya ilişkin metinler okunursa, işimiz kolaylaşacaktır.
TAŞLARIN DEĞERİ:
Taşların iki tür değeri vardır. Daha doğrusu dünyada her şeyin iki tür değeri vardır. Bu iki tür değeri çok değişik tanımlarla açıklamak olasıdır. Maddi Değer- Manevi Değer. Nicelik Değer- Nitelik Değer. Sayısal Değer- Konumsal Değer.
Maddi Değer- Manevi Değer: Bize en tanıdık gelen değerdir. Çevremize baktığımız zaman “şeylerin” bizim için bazen maddi bazen de manevi değerler içerdiğini görebiliriz. Örneğin anneniz maddi olarak bir başka anne ile eşit değere sahip iken, manevi olarak tüm diğer annelerden daha yakındır size. Belki tüm anneler değerlidir ama sizin anneniz size daha değerlidir. Oysa maddi olarak anneniz diğer anneler gibi etten kemiktendir. “Kuzguna yavrusu şahin görünür”…
Nicelik Değer- Nitelik Değer: Her er, erdir örneğin. Ama cephede ya da sınır boyundaki er ile yemekhanedeki er aynı değerde midir? Silahsız bir mangaya karşı, silahlı bir er eşit değerde midir? İnsan olarak, “et-kemik” olarak eşit olsalar da “savaş gücü” olarak farklıdırlar. Bu örnekte fark edilen erlerin insani değeri ile savaşçı değerleri arasındaki fark; nitelik değerdir.
Hiçbir mesleği olmayan bir insan ile, doktor olmuş bir insanın arasındaki farktır nitelik değer. Her iki insan da nicelik olarak insandan sayılır iken, mesleki açıdan aynı kefede sayılamaz. Nitelik değer sayılamayan, ölçülemeyen değerdir. Nicelik değer ölçülebilir, sayılabilir, nitelik değerse ölçülemez. Nicelik değer doğuştan var olan, ham, işlenmemiş değer iken, nitelik değer emek katılmış, işlenmiş değerdir.
Satranç taşlarının da iki tür değeri vardır. Oyuna giren oynanmış bir taş ile yerinde duran, oynanmamış bir taşın maddi olarak değerleri aynı olsa bile, sahip oldukları konumdan kaynaklanan değerleri aynı değildir. Bu yüzden satranç taşlarını da iki değer açısından tanımlayacağız; sayısal değer- konumsal değer.
SAYISAL DEĞER:
Taşların doğuştan sahip oldukları ve henüz hiçbir taşın hamle yapamadığı, başlangıç konumunda içerdikleri değerdir. Bu sayısal olarak ifade edilir. Bu değerlere göre;
Kale: 5 Puan
At : 3 puan
Fil : 3 puan
Vezir: 9 puan
Er : 1 puandır.
Şah puanlama dışında olmakla beraber; konumsal olarak ya da oyun gücü olarak, at ile piyon arasında bir değere sahip olduğu söylenmektedir…
Bu değerler aynı zamanda taşlarımızın “mali” değerleri olup, onların değişim değerlerini de göstermektedir. Şahın dışındaki tüm taşlar belli “ticari kurallar” içerisinde değişilebilir. Ancak şahların değişim değeri, değişilemeyecek kadar kıymetli oluşları nedeniyle yoktur. Ya da şahın değişim değeri “Mat” demektir. Şah-mat demek, “şah öldü” demektir demiştik. Rakibimiz yaptığı tehdit ile şahımızı alma gücüne erişmişse, bizim şahımız mat olmuş demektir. Taş değişirken maddi açıdan zararlı olup olmadığımızı bu değerlerle ölçeriz.
KONUMSAL DEĞER: (“Oyunsal Değer” de denebilir…)
Taşların ilk hamleden sonra kazanmaya başladıkları değerdir konumsal değer. Oyuna ne derecede katıldıkları ile ilgilidir. Ölçülemez, sayılamaz, ama fark edilir. Sanatsaldır, şiirseldir, öyküseldir, mizahidir, komiktir; satrancın sanatsal yanlarını tanımlar durumdadır… Farkı fark ederken bakılması gereken noktalarsa, taşın kaç tane rakip taşı tehdit ettiği- kaç tane kendi taşını koruduğu/ kaç tane rakip kareyi kontrol ettiği- kaç tane kendi karesini koruduğudur. Öyle bir an gelir ki sayısal olarak bir puana sahip olan bir piyon, konumsal olarak rakip şahı mat edebilecek durumdadır. Bu piyonun değeri artık ölçülemeyecek güzelliktedir.
Her iki değerin de zaman zaman birbirine dönüşebildiğini ilerleyen derslerde göreceğiz. Hatta bu değerlerin, iki kişilik bir oyun olan satrançtaki “üçüncü gizli bir oyuncu olan zamana” ve zamanın bu değerlere dönüşebildiğini de göreceğiz. Bu konuda Kasparov’un “Zirveye Giden Yol” adlı eserinin okunmasında yarar vardır.
Bizler, yeni başlayanlar olarak şimdilik taşların sayısal değer dediğimiz, değişim değerlerini akılda tutalım, “alış-verişlerimizi” bu değerler ışığında yapalım ve şahımızı koruyalım, asla teslim etmeyelim.
TAŞ İSTEMEK:
Yaptığımız bir hamle ile rakip bir taşı alabilecek konuma gelmeye taş istemek diyoruz.
Bize yönelen bir tehdide karşı üç tepkimiz vardır:
1- Kaçmak
2- Korumak…
3- Karşı istekte bulunmak
TAŞ KAÇMAK:
İstenen taşımızı güvenli bir kareye oynamaktır kaçmak.
TAŞ KORUMAK:
İstenen taşı vermeyi kabul ederek, onu alan taşı almak üzere, istenen taşı başka bir taşla korumak… Rakip bizim taşımızı alınca, taşımızı alan taşı alabilecek bir konum yaratmak.
KARŞI İSTEKTE BULUNMAK:
İstenen taşı gözden çıkararak bırakmak, karşılığında başka bir hedefe yönelmek! Taşımız istenirken bizim de başka bir taşı istememiz ilk’e olarak yanlış olsa da, iyi bir oyuncu olduğumuzda isteği istekle yanıtlamanın da iyi bir yöntem olduğunu göreceğiz
Taş istenirken taş istemek neden yanlıştır?
Şundan: istenen taşımıza karşılık rakipten istediğimiz taş başka bir taşımızı isteyerek kaçarsa, rakibin isteği ikiye bizinki ise sıfıra düşer. Bu durumda istenen taşlardan birini kurtarsak bile diğerini kaybederiz.
TAŞ ALMAK:
Yapılan hamle ile rakip taşlardan birinin bulunduğu kareye yerleşerek, rakip taşı oyun dışı bırakmaktır.
TAŞ DEĞİŞMEK:
Genellikle eşit taşların konumsal nedenlerden ve sorunlardan dolayı kırışılmasıdır. Değişimi isteyen taraf genelde değişim sonrası konumunu geliştiren, kendine avantaj elde eden taraftır. Eğer eşit olmayan taşlar değişiliyorsa bu değişim “feda” içermektedir. Değerli bir taşını değersiz bir taşla değişen taraf, feda yapmıştır. Fedanın karşılığında mata giden bir yol varsa feda yapılmalıdır. Yoksa uğradığımız kan kaybından başka bir şey olmaz…
ŞAH ÇEKMEK:
Bir tarafın, diğer tarafın şahını isteyen hamlesine “şah çekmek” denir. Bu tehdidi yapan oyuncu “şah” diyerek sözel bir uyarı yapabilir; ancak uyarmak zorunda değildir. Turnuva oyuncusu bu tehdidi görmek zorundadır.
Bu kural çeşitli tartışmalara neden olmaktadır. Bu uyarının geldiği köken, “mertlik” duygusudur. Geleneğe göre “avcılık; kaçanı vurmaktır”. Sizden habersiz olanı vurmak kalleşliktir. “Şah!” demek bir tür “teslim ol” çağrısıdır. Bu nedenledir ki polislerin kaçan bir suçluyu önce “dur” ihtarı ile uyarması kanunla tespit edilmiştir. “Yakalamak” kaçan için geçerlidir! Kaçmayan, sizden habersiz olanı yakalamış olamazsınız. İşte bu yüzden, eskiden satranç oynayanlar, “bak şahını istiyorum, ayağını denk al” anlamına gelen “şah!” uyarısını ses ile bildirmektedir.
Sanırım “tüfek icat edildiğinden beri mertlik bozulduğundan” olsa gerek, günümüzde “şah” uyarısı zorunluluğu yoktur. Çünkü turnuvalarda, bu uyarıyı almayan ve şahı istekte bulunan bir oyuncu, şahını tehditten kurtaracağı yerde başka bir hamle yapınca, bu imkansız hamle olarak addedilmekte ve bir oyunda üç imkansız hamle yapan oyuncu diskalifiye olmaktadır.
Dolayısıyla bu uyarının verilmeyişi de mücadele araçlarından biri haline gelebilmektedir. Bu yüzden rakibin her hamlesinden sonra onun ne istediğini kesinlikle sorgulamanız gerekmektedir.
TEHDİT ALTINDAKİ ŞAH:
Şahı tehdit altındaki bir oyuncu şahını kaçmadığı zaman, şahı almak da yasaktır. Tehdit altındaki şah yapacağı hamle ile kesinkes bu tehditten kurtulmak zorundadır. Kurtulamıyorsa şah “mat” olmuş demektir.
Tehdit altındaki şahın üç tepkisi vardır:
1- Güvenli bir kareye kaçmak
2- Şah çeken taşı almak
3- Araya taş kapatmak; yardım istemek.
Küçüklerimize bu konuyu anlatırken şu örneği veriyorum: “Evinizin kapısında yabancı bir adam size saldırsa ne yaparsınız?”
1- Kaçarım!
2- Ben de ona saldırırım
3- Tanıdıklarımdan yardım isterim.
İşte tehdit altındaki şah da tıpkı yaşamdaki gibi tepki vermektedir.
MAT:
Daha önce söylediğimiz gibi; üç tepkiden birini verebilen şah mattan kurtulmuş demektir. Hiçbir tepki veremeyen şah ise “mat” olmuş demektir. Kısaca söylersek; tehdit altındaki şah, kendini bu tehditten kurtaramıyorsa, şah “mat” olmuş demektir. Şimdi mat olanın mat edenin elini sıkma zamanıdır…
BERABERLİKLER:
Yaşamda olduğu gibi her savaşım yengi ile sonuçlanmaz. Yenişmezlikler de sonuçlardan biridir. Satrançta da bir taraf açısından üç sonuç vardır; yengi, yenilgi, beraberlik.
Satrançta 5 tür beraberlikten söz edebiliriz:
1- Yetersiz güç ya da “ölü konum” beraberliği:
Oyun sonunda tarafların birbirlerini mat edecek taşları kalmamışsa, bu oyun berabere bitmiş sayılır. İki yalnız şah ölü konuma ulaşmış demektir. Yalnız şaha karşı şah at, şah fil de ölü konumdur. Her iki tarafın aynı renk birer fille kalması da ölü konumdur. Diğer konumlarda bir tarafın yanlış oynama olasılığına karşı mat durumu “teorik olarak” vardır.
2- Pat:
Şah tehdit edilmeksizin yapabileceği bir hamle yok ise oyun “pat” olmuştur. Pat olan oyun tarafların maddi üstünlüğüne bakılmaksızın berabere bitmiş sayılır.
“Mat” ve “ Pat” kavramları yeni başlayanlar arasında “at’larından” ve kısmi konumsal benzerliklerinden olsa gerek, birbiriyle karıştırılmaktadır. 3/2 oranında birbirine benzer bu kavramlar. Hem sözcük olarak “iki harfi” ortaktır, hem de her iki konumda da şahların kendilerinin ve diğer taşlarının oynanabilecek hamleleri yoktur. Ancak mat durumunda şaha tehdit varken/ pat durumunda şaha tehdit yoktur. Aradaki tek fark, tehdit farkıdır.
3- Üç Konum Tekrarı:
Oyun süresince tahtada aynı konum üç kez oluşmuşsa, taraflardan birinin isteği üzerine, hakem kararıyla oyun berabere ilan edilir. Beraberliği isteyen oyuncu hamlesini notasyon kağıdına yazar, ama hamleyi yapmadan önce elini kaldırarak hakemi çağırıp; “yapacağım bu hamle ile üç konum tekrar edilmiş olacaktır, beraberlik istiyorum” demek zorundadır.
Üç konum tekrarı oyunun değişik zamanlarında oluşabileceği gibi, ardı ardına hamleler yoluyla da olabilir. Böylece “hamle tekrarı” yoluyla üç konum gerçekleşmiş olur.
4- 50 Hamle Beraberliği:
Oyundaki son 50 hamle içerisinde hiç piyon sürülmemiş, hiç taş kırışılmamış ise bir tarafın isteği üzerine hakem oyunu berabere ilan eder. Ancak burada da beraberlik isteyen oyuncu, yapacağı hamleyi kağıda yazar ve hamlesini yapmadan önce saati durdurur ve hakemi çağırır. Hakem gerekli incelemeyi notasyona bakarak yapar ve sav doğru ise oyunu berabere bitirir.
5-Anlaşmalı Beraberlik:
İlk hamleden sonraki bir aşamada, bir tarafın rakibine beraberlik teklif etmesi ve rakibin kabul etmesi sonunda oyun berabere biter.
Beraberliklerde her iki taraf da yarımşar puan alırlar.
NOTASYON:
Oyundaki hamlelerin belirli kurallar çerçevesinde yazıya çevrilmesine kağıda yazılmasına notasyon denir. Her iki oyuncu da yaptığı hamleleri yazmak zorundadır. Olası bir tartışmada ya da tahtdaki taşların bozulması ya da biten bir maça itiraz edildiğinde tahtanın son haline gelebilmesi yazılı hamlelerin takibiyle mümkündür. Notasyonun bu yanı kısa vadeli yararını anlatır. Uzun zaman içerisindeki yararı ise, oyunların geleceğe saklanması ve oyuncunun kendi yanlışlarını ayırt etmesine kaynaklık etmesidir. Satrancın güzel yanlarından biri de budur ki, yüzlerce yıl sonra bile oyununuzu yeniden inceleyebilirler. Bir dağcılık sporundaki başarınız unutulabilir ve kaydedilemeyebilir ancak, satrançtaki hamleleriniz adeta “kılcal damarlarına” değin kayıt altına alınabilir. Notasyon sayesinde her şey kayıt altındadır. Yeni bir oyuncuyu en çok geliştirecek yöntemlerden biri de kendi oyunlarına zaman zaman dönüp bakabilme, eleştiri-özeleştiri; analiz yapabilme olanağıdır.
Notasyon yazmak için beli başlı sembolleri bilmek gerekir. Tahtanın kendisinden başlayarak, tahta ve taşlar belirli sembollerle ifade edilir. Buna göre:
Kale, büyük “K” harfi ile
At, büyük “A” harfi ile
Fil, büyük “F” harfi ile
Vezir, büyük “V” harfi ile
Şah, büyük “Ş” harfi ile ifade edilirler.
Piyonlar ise bulundukları dikey adı ve yatay numarası ile ve küçük harf ile yazılarak ifade edilirler. Piyonların küçük harf ile yazılmalarının nedeni, Atın “A’sı / Filin f’si ile “a” ve “f” dikeyindeki piyonların anlatımlarının birbirine karışmaması içindir. Bu yüzden dikey adları standartlara uygun her tahtada küçük olarak yazılmaktadır.
Notasyonda kulanılan başka semboller de vardır:
x : taş almak
+ : şah tehdidi
+ + : çifte şah tehdidi
0-0 : kısa rok
0-0-0 : uzun rok
# : mat
1-0 : beyaz kazanmış
0-1 : siyah kazanmış
½ : berabere
! : güçlü hamle
!! : Çok güçlü hamle
? : zayıf hamle
?? : çok zayıf hamle
!? : ilginç hamle
?! : şüpheli hamle
+ – : beyaz kazanır
– + : siyah kazanır
= : eşitlik
= + : beyaz hafif üstün
+ = : siyah hafif üstün
Daha başkaca işaretler de var. Ancak hepsini buraya şu an için aktarma olanağımız yok. Bunların ilk etapta hepsini bilmeye de gerek yok. Ne zaman ki yazılı kaynaklardan analiz yapmaya başladınız, ozaman da diğer işaretleri göreceksiniz. Elinizdeki yazılı kaynakta da kullanılan işaretlerin açıklaması genellikle vardır.
Notasyon “uzun notasyon” ve “kısa notasyon” diye ikiye ayrılır.
İnsanlık gün geçtikçe her türlü alanda süratlenmekte ve her şeyi kısa zamanda çözerek kendisine zaman artırma eğilimindedir. Bu notasyonda da böyledir ve günümüzde turnuvalarda kısa notasyon şekli kullanılmaktadır. Biz de burada kısa notasyonu anlatacağız.
Bir hamleyi kağıda yazmak için izlenecek yol sırasıyla şudur:
1- Hamle yapan taşın simgesi
2- Hamle yapan taşın gittiği karenin adı.
Örnek 1: başlangıç konumundaki tahtamızdan, g1 karesindeki atımızı f3 karesine oynamış olsaydık bu nasıl yazılacaktı? Şöyle: Af3
Örnek 2: “e2” karesindeki erimizi iki kare ilerlemiş olsaydık nasıl yazacaktık? Şöyle: e4
Örnek 3: f3 karesindeki atımız e5 karesine oynamış olsaydı ve e5 karesinde bir rakip taş olmuş olsaydı ne olurdu? Elbette bu taşı almış olurduk. O zaman hamlemizi nasıl yazacaktık? Şöyle: Axe5 (arada alış işareti var!)
Örnek 4 : 1. e4 – e5 2. Vh5 – g6 3. Vxe5+ (arada alış, sonda ise şah tehdidi var)
Notasyon kağıdındaki hamle numarasından sonraki ilk hamle beyazların ikinci hamle ise siyahların hamlesidir.
SATRANÇTA ZAMAN:
Oyundaki üçüncü oyuncu demiştik “zaman” için. Oyuncular birbirlerine karşı yarışırken zamana karşı da savaşırlar. Eskiden aylarca sürebilen oyunlar artık belirli zaman dilimlerinde oynanmaktadır. Bu yüzden satranç bir spor haline gelmiş ve turnuvalar yapabilme olanağı doğmuştur. Bir çok spor dalının en önemli faktörü zamandır. Mümkün olan en kısa zamanda en çok hamle yapabilmeye bağlıdır kazanmak.
Turnuva maçlarında masada, siyahların sağ tarafında iki kadranlı bir satranç saati bulunmaktadır. İki oyuncu birbirine başarılar diledikten sonra siyahların saati çalıştırmasıyla oyun başlar. Hamlesini yapan her oyuncu kendi zamanını durduracak şekilde saate basar. Oyunda mat yoksa bile süresi biten oyuncu yenik sayılır.
AÇILIŞ BİLGİLERİ:
Aşağıda ilk 11 madde, Sayın Dr. Olgun Kulaç beyin, Öğretmen Kılavuz Kitabı’nda Açılış ilkeleri olarak sunulmuştur. Diğerleri başka kaynaklardan ve gözlemlerden ulaştığım sonuçlardır…
1-Merkez karelerini ele geçir veya uzaktan kontrol et.
2-Hafif aletlerin en hızlı ve etkili gelişmesini sağla.
3-Ağır aletleri gerektiğinden önce oyuna sokma.
4-Piyonlarla yapılacak gereksiz hamlelerden kaçın.Unutma ki,piyonların geri dönüşü yoktur.
5-Kuvvetlerini uyumlu yerleştir. Taşların birbiriyle uyumu onların gücünü artırır.
6-Bütün aletleri olabildiğince çabuk oyuna girmesini sağla.
7-Her hamlenin bir amacı olduğunu her hamlenin büyük planın küçük bir parçası olduğunu unutma
8-Daha iyi bir nedeni yoksa piyon zayıflıklarından kaçın
9-Piyonlarınla kendi aletlerinin gelişimini engelleme
10-Başlangıçta zayıf olan f2 ve f7 karelerini koru
11-İlk hamle hakkından dolayı beyaz olarak girişim siyah olarak karşı oyun arayışları elde etmeye çalış.
12-Zorunlu kalmadıkça açılışta bir taşla iki kez oynamamak gerekir. Çünkü gereksiz
yapılan her hamle bir aletimizin gelişmesini geriye bırakır.
13-Kaleleri açık hatlara acık hatlar yoksa açılacak hatlara yada açmayı düşündüğümüz hatlara yerleştirmeliyiz.
14-Şah kanadı gelişimi,vezir kanadı gelişiminden önceliklidir.
15-Açılışın tamamlanması için merkezin kapalı hafif aletlerin gelişmesi ve şah güvenliğinin alınması şarttır bu 3 konu tamamlanmadan rakibe saldırı yapmamalıyız.
16-Atları fillerden önce çıkmaya çalışmalıyız. Çünkü filler başlangıç konumunda bile rakip hedefler tehdit edebilirken atların rakip hedefleri tehdit edebilmesi için en az bir hamle yapmaya ihtiyaçları vardır
17-Her şeye rağmen bir gözümüz sürekli rakibin yanlış hamlesini gözlemelidir. Rakip yanlış yaptığı andan itibaren yanlışının “yakasına yapışıp” onu yenmenin yolları aranmalıdır. Rakip böyle bir hatayı açılış tamamlanmadan da yapabilir.Bu durumda çok iyi hesap yaparak biz de açılışı tamamlamayı beklemeden saldırıya geçebiliriz.
18-Beyaz taşlarla oynuyorsak, en başından itibaren kafamızda bir plan olmalıdır. Rakibi bu plan içerisine çekmeye gayret etmeliyiz. Bu plan bildiğimiz bir açılışla başlamalı ve bildiğimiz oyun sonuna doğru gelişmelidir. Bu gelişmeler sırasında planımıza uymayan hamlelerle karşılaşırsak, yeni planlar yapabilme becerisinde olmalıyız. Bu durumda “somut koşulların somut analizi” ilkesini işletmeliyiz.
İlerleyen derslerimizde, bu ilkeleri genişletilmiş bir şekilde işleyeceğiz…