Archive For The “Anı, Gözlem ve Alıntılar” Category

Boris Spassky’ye Açık Mektup – Ayn Rand – 1974

By |

ayn randSayın Yoldaş Spassky:
Bobby Fischer ile yapmakta olduğunuz dünya satranç şampiyonluğu maçını büyük bir ilgi ile izliyorum. Satranç meraklısı değilim ve hatta oynamam da ve oyunun sadece temel kurallarını biliyorum. Ben mesleği romancı-felsefeci olan birisiyim.

Fakat televizyonda hamle hamle yeniden verilen bir oyununuzu izledim ve onları bir satranç oyuncusunun ihtiyaç duyduğu müthiş düşünce ve planlama karmaşıklığının gerçek bir ispatı olarak gördüm. Bu bir satranç oyuncusunun kaç şeyi aklında tutması gerektiğinin ,kaç şeyi entegre etmesi gerektiğinin,ne kadar ileriyi görmesi ve planlaması gerektiğinin bir ispatıydı. Sizin ve rakibinizin sıradışı bir entellektüel kapasiteye sahip olması aşikardı.

Sonra ,oyunun kendisinin ve oyuncuların zihni marifetinin onların uğraştıkları realitenin metafiziksel mutlaklığı sayesinde mümkün olduğunu fark ederek sarsıldım. Oyuna Kimlik Kanunu ve onun sonucu olan Nedensellik Kanunu hakimdir. Her şey olduğu gibidir: bir vezir bir vezirdir, bir fil bir fildir,ve her birinin yapabileceği hareketler onların niteliğiyle belirlenir: bir vezir doğrusal ya da diyagonal herhangi bir açık çizgide ilerler,bir piyon ilerleyemez;bir kale satranç tahtasının bir kenarından diğerine ilerler,bir piyon ilerleyemez,vs. Onların kimlikleri ve hareketlerinin kuralları sabittir – ve bu durum oyuncuların aklının karmaşık,uzun vadeli bir strateji geliştirmesini mümkün kılar,bu nedenle oyun sadece kişinin (ve rakibinin) marifetine bağlıdır.

Bu durum beni size sormam gereken bazı sorulara götürdü.

1. İki saatlik beyin çatlatan bir emekten sonra – rakibinizi köşeye sıkıştırdığınız – kritik bir anda,bilinmeyen,keyfi bir kuvvet aniden diyelim rakibinizin filinin vezir gibi oynamasını sağlayacak şekilde oyunun kurallarını rakibinizin lehine değiştirmiş olsa,oynayabilir miydiniz? Oynayamaz mıydınız? Ancak gerçek hayatta,bu sizin ülkenizin kanunudur ve bu oynamak için değil, fakat yaşamak için sizin ülkenizin vatandaşlarının içinde bulunduğu durumdur.

2. Satrancın kuralları diyalektik bir realiteye uygun olacak şekilde zıtların bir araya gelebileceği şekilde yenilense,böylece kritik bir anda sizin veziriniz Beyaz’dan Siyah’a dönüp,rakibinizin veziri olsa ve sonra da her ikinize de ait olan Gri’ye dönse,oynayabilir miydiniz, oynayamaz mıydınız? Ancak gerçek dünyada,bu sizin vatandaşlarınızın kabul etmesi,içselleştirmesi ve onlarla yaşaması öğretilen realite görüşüdür.

3. Bir ekip halinde oynamak zorunda olsanız – yani kendi başına düşünmeniz ve oynamanız yasaklansa ve bir grup tavsiyeci ile değil fakat her hareketinizi oylamayla belirleyen bir takım ile birlikte oynamak zorunda olsanız- oynayabilir miydiniz? Bir şampiyon olarak takım içindeki en iyi beyin siz olacağınızdan,takımı sizin stratejinizin en iyi olduğuna ikna etmek için ne kadar çaba ve zaman harcamak zorunda kalırdınız? Başarmanız mümkün olur muydu? Eğer bazı faydacı,sadece içinde bulunduğu anı düşünen zihniyetler rakibinizin atını sizin üç hamle sonra şah mat olmanıza yol açma pahasına alsa ne yapardınız ? Devam edebilir miydiniz ? Ancak gerçek dünyada ,bu sizin ülkenizin teorik idealidir,ve bu ülkenizin (bir gün) bilimsel çalışma,sanayi üretimi ve insanoğlunun hayatta kalması için gereken herhangi bir diğer aktiviteyle uğraşmada önerdiği metottur.

4. Hantal bir takım çalışma mekanizması söz konusu olsa ve hareketleriniz basitçe arkanızda duran – hiçbir şeyi açıklamayan veya tartışmayan,tek argümanı ve niteliği silahı olan bir kişi – tarafından sırtınıza dayalı bir silahla size dikte ettirilse,oynayabilir miydiniz? Oyuna devam etmeyi bir tarafa bırakın,başlayabilir miydiniz? Ancak gerçek dünyada,bu sizin ülkenizde insanların yaşadığı (ve öldüğü) uygulamadaki politikadır.

5. Oyunun kuralları farklılaştırılsa ve siz “proletaryacı” kurallarla oynarken rakibinizin “burjuva” kurallarla oynadığı,bir uluslararası Satranç Federasyonu profesyonel anlayış,ilgi ve yaklaşımından hoşlanır mıydınız,bu şartlarda oynayabilir miydiniz ? Böyle bir “çok kurallı” sistemin çoklu mantıkçılıktan daha saçma olduğunu mu söylerdiniz? Ancak gerçek dünyada, sizin ülkeniz diğer ülkelerin “burjuva” mantığı veya “Aryan” mantığı , ya da “üçüncü dünya” mantığı vs. izlediklerini iddia ederken kendisinin “proletarya” mantığı izlediğini ve küresel uyum ve anlayış peşinde koştuğunu ifade etmektedir.

6. Oyunun kuralları bir istisna ile bugünkü gibi kalsa,yani (kitleleri temsil ettikleri için) piyonlar daha etkili taşları (bireyleri) kurban verme pahasına korunmaları gereken en değerli ve en harcanamaz taşlar olarak ilan edilse,oynayabilir miydiniz ? Bu sorunun cevabının berabere olduğunu iddia edebilirsiniz,çünkü bu tür bir ahlak kuralını kabul eden sadece sizin ülkeniz değil tüm gerçek dünyadır.

7. Oyunun kuralları aynı kalsa fakat eşitlikçi prensibe uygun olarak ödüllerin dağıtımı değiştirilse,yani ödüller,onur ve ünvan,kazanana değil fakat kaybedene verilse,kazanmak bir bencillik belirtisi olarak kabul edilse ve kazanan,üstün bir zekaya sahip olması nedeniyle diğerlerine şans tanımak için bir yıl oyundan men etme cezasıyla cezalandırılsa,oyunu oynamaya dahi tenezzül eder miydiniz ? Siz ve rakibiniz kazanmak için değil fakat kaybetmek için oynamaya çalışır mıydı? Bu sizin aklınızı nasıl etkilerdi?

Bana cevap vermek zorunda değilsiniz,Yoldaş. Konuşma ve hatta bu gibi soruları düşünme özgürlüğüne dahi sahip değilsiniz ve ben de zaten cevapları biliyorum. Hayır,yukarıdaki şartların hiçbirirnin altında oyunu oynayamazsınız. Satranç dünyasına kaçmış olmanız bu tip olaylardan kaçmak içindir.

Evet, Yoldaş,satranç bir kaçıştır,realiteden bir kaçıştır. Satranç, yaşamaktan korkan ortalamanın üstünde zekaya sahip olan,fakat aklını meşgalesiz tutamayan ve onu gerçek olmayan bir şeye adamış olan ve böylece reddetmiş olduğu canlı dünyayı anlaşılması çok güç olduğu için başkalarına teslim etmiş bir insan için bir “çıkıştır.” Bir “uydurma oyun”dur.

Lütfen bunu bu tip oyunlara karşı olduğum şeklinde algılamayın: oyunlar insanın hayatında önemli bir yere sahiptir,gerekli olan dinlenmeyi sağlarlar ve satranç sürekli amaca yönelik çalışma baskısı altındaki insanlar için bu işi görür. Ayrıca, -spor yarışmaları gibi- bazı oyunlar bazı insan hünerlerinin bir mükemmellik seviyesine ulaştığını görme fırsatı sunar. Fakat,gerçek dünyada tekerlekli sandalye ile dolaşan bir dünya koşu şampiyonu hakkında ne düşünürsünüz? Ya da dört ayağı üzerinde emekleyen bir yüksek atlamacı hakkında? Siz satranç profesyonelleri insan marifetlerinin en üstünü olan entelektüel gücün ifadesi olarak algılanmaktasınız- ancak bu güç altmış-dört kareli satranç tahtasının sınırları ötesinde sizi terk eder ve aklı karışık, endişeli ve ilgisi dağılmış halde bırakır. Çünkü siz bilirsiniz,satranç tahtası bir eğitim alanı değil,gerçeğin yerine konan bir şeydir.

Yetenekli,erken gelişmiş bir genç kendini dünya karşısında sersemlemiş halde bulur: onun anlayamadığı insanlardır,onu korkutan insanların anlaşılmaz,çelişkili,dağınık davranışlarıdır. Doğru teşhis ettiği,fakat mücadele etmeyi tercih etmediği düşman insan irrasyonelliğidir. Aklının takdir edileceği bir sığınak arayarak geri çekilir,pes eder ve kaçar- ve satranç bubi tuzağına düşer.

Siz satranç profesyonelleri özel bir dünyada yaşıyorsunuz; emniyetli,korunan,düzenli bir dünyada. Bu dünyada varoluşun tüm önemli ve temel prensipleri öylesine açık ve sağlam yerleşmiştir ve uyulmaktadır ki onların farkında olmak zorunda bile değilsiniz.(Bunlar benim yedi sorumdaki prensiplerdir.)Bu prensiplerin oyununuz için ön şartlar olduğunu bilmezsiniz – ve siz onlarla karşılaştığınızda,realitede onları veya onların ihlallerini tanımak zorunda değilsiniz. Sizin dünyanızda,onlar hakkında endişelenmek zorunda değilsiniz,tek yapmanız gereken şey düşünmedir.

Düşünme işlemi insanoğlunun asıl hayatta kalma yoludur. Bu işlemi başarılı bir şekilde gerçekleştirmenin hazzı -kişinin kendi aklının faydasını yaşaması- insan için varolan hazların en önemlisidir, ve bu ister büyük,ister küçük herhangi bir zeka seviyesindeki insanların en derin ihtiyaçlarıdır.Bu nedenle, sizi satranca çeken şeyin ne olduğu anlaşılabilir: tüm gereksiz engellerden arınmış ve aklınızın gücünün muzafferane kullanımı dışında hiçbir şeyin önemli olmadığı bir dünya bulduğunuza inanıyorsunuz.Fakat bunu buldunuz mu Yoldaş?

Aritmetiğin aksine,satranç zihinsel çabanın temel eğilimi olan soyutluğu temsil etmez; onun zıddını temsil eder:zihinsel çabayı bir takım somut şeyler üzerinde odaklar ve bir aklın başka hiçbir şeye yeri kalmayacak şekilde karmaşık hesaplamalar yapmasını talep eder. Bir hareket ve mücadele illüzyonu yaratma yoluyla, satranç profesyonel oyuncunun aklını hayata karşı kritik olmayan,önem vermeyen bir pasifliğe indirger. Satranç,entelektüel çabanın motorunu yani “Ne için?” sorusunu ortadan kaldırır ve bir ölçüde korkutucu bir şey bırakır:amacından soyutlanmış entelektüel çaba.

Eğer -psikolojik veya varoluşsal nitelikteki belli sayıda sebepten dolayı-bir insan gerçek hayatın kendisine kapalı olduğuna,başaracak veya peşinde koşacak hiçbir şeye sahip olmadığına, hiçbir hareketin mümkün olmadığına inanmaya başlarsa,bu durumda satranç onun panzehiri olur, yani buna tamamen inanmayı ve hareketsiz durmayı reddeden kendi asi zihnini uyuşturma metodu olur. Yoldaş, satrancın sizin ülkenizde şu an ki rejimden önce ve sonra her zaman bu kadar popüler olmasının ve neden çok sayıda Amerikalı satranç ustasının olmamasının sebebi işte budur. Gördüğünüz gibi,bu ülkede insanlar hala hareket özgürlüğüne sahiptir.

Sizin ülkenizin liderleri bu şampiyonluk maçını bir ideolojik konu, Rusya ve Amerika arasında bir yarış olarak ilan ettiği için Bobby’nin kazanmasını istiyorum, tüm arkadaşlarımda böyle. Bu maçın ülkemizde beklenmeyen bir ilgi uyandırmasının sebebi Amerikan halkının,sizin ülkenizin saldırı,kışkırtma ve holigan küstahlık politikasına ve kendi hükümetimizin aşırı hoşgörülü ve aşırı nazik sabrına olan uzun süreli kızgınlığının ve öfkesinin sonucudur. Hepimiz yüzsüz,isimsiz kollektif yığınlar arasındaki (bize bir iyi-kötü mücadelesi yapan iki şövalyenin ortaçağ mücadelesine çok benzer gibi görünen) küresel çatışmalardan yorgun ve bıkkın olduğumuzdan,ülkemizde Sovyet Rusya’nın herhangi bir tarzda,herhangi bir bakımdan ve herhangi bir şekilde yenilgiye uğratılmasını görme yönünde yaygın bir arzu vardır.(Fakat tabii ki bu bir semboldür,siz şeytanın gönüllü bir savunucusu değilsiniz,belki de hepimizin bildiği gibi dünyanın geri kalanı olduğu gibi onun bir kurbanı durumundasınız.)

Ancak Bobby Fischer’in davranışı sembolizmi bozmaktadır; fakat bu bir satranç uzmanının aklı ile realite arasındaki çatışmanın açık bir örneğidir. Kendinden emin,disiplinli ve parlak olduğu aşikar olan bir oyuncu gerçek dünya ile uğraşmak zorunda kalınca çökmektedir. O bir çocuk gibi aksilikler yapmaktadır,anlaşmaları bozmaktadır,rasgele taleplerde bulunmaktadır ve bir lise turnuvasındaki satranç oyununda kendini diskalifiye edecek olan bir tarzda kapris tavırlarına girmektedir. Bu nedenle o gerçek dünyaya,kendisini ondan kaçırtan şeytanı yani irrasyonelliği getirmektedir. Bir mektup imzalamaktan,herhangi bir ciddi sorumluluk almaktan korkan,hayatını nasıl yaşayacağını öğrenmek için mistik bir mezhebin keyfi fermanlarının rehberliğini arayan bir adam,muhteşem,kendinden emin bir adam değil, fakat anlık kızgınlık ve belki de bir hainlik hissiyle hırpalanmış trajik derecede çaresiz bir kurbandır.

Fakat akıl prensiplerinin bir satranç tahtasının sınırları ötesinde uygulanamayacağını, onların sadece bir insan icadı olduğunu,dışarıdaki kaosa karşı yetersiz olduklarını,gerçek dünyada hiçbir şansları olmadığını söyleyebilirsiniz. Bu doğru olsa,hiçbirimiz hayatta kalmazdık ve hatta doğmazdık,çünkü insan türü uzun zaman önce yok olurdu. Eğer yukarıda bahsettiğim türden irrasyonel kurallar altında,insanlar bir oyun dahi oynayamazsa nasıl yaşayabilirler? Bir insan icadı olan – daha doğrusu insanın hatası olan – akıl değil,akıl dışılıktır.

Tabiat (realite) satranç kadar mutlakçıdır ve onun kuralları (kanunları) da o kadar çok (hatta daha fazla) değişmezdir – fakat onun kuralları ve kuralların uygulamaları çok,çok daha karmaşıktır ve insan tarafından keşfedilmek zorundadır. Ve tıpkı bir insanın satranç kurallarını ezberleyebileceği, fakat onları uygulamak için kendi aklını kullanmak zorunda olması gibi her insan tabiatın kurallarını uygulamak için,yani başarılı bir şekilde yaşamak için,kendi aklını kullanmak zorundadır.Uzun bir süre önce tüm ustaların büyük ustası bize tabiatın ve hayatın niteliklerinin temel prensiplerini vermiştir.Onun adı Aristo idi.

Aristo prensiplerine dayalı bir toplumda yaşasanız, satranca kaçmak ister miydiniz? Bu ülke, sizin aklınızın gücünü istediğiniz bir boyutta,sonuna kadar kullanabileceğiniz, başarılarınızın ödüllerini alacağınız ve akıl dışı olmayı tercih eden insanların sizi durdurmaya güçlerinin olmadığı ve kendilerinden başka kimseye zarar veremeyecekleri,kuralları nesnel,sıkı ve açık olan bir ülke olurdu. Böyle bir sosyal sistem geliştirilemez,diyorsunuz değil mi? Fakat o geliştirildi ve tam varoluş noktasına yaklaştı – sadece seviyesiz zihniyetler,silahları olan insanlar ve onların cadı doktorları insanların onu bilmesini istemediler. Ona Kapitalizm adı verilmiştir.

Fakat Yoldaş, bu konuda berabere kaldığımızı söyleyebilirsiniz: sizin ülkeniz bu kelimenin anlamını bilmez, ve bugün bizim ülkemizdeki çoğu insanda onu bilmez.

Saygılarımla

Ayn RAND “

Çeviren Nejdet Kandemir

Read more »

Dünya Şampiyonu Vladimir Kramnik’in resmi açıklaması

By |

Dünya satrancındaki şu anki durumu göz önüne alarak konumumu belirtmeyi önemli görüyorum.

 

Şu anda resmi ünvan adayı Peter Leko ile yapacağım Klasik Dünya Satranç Şampiyonluğu maçına odaklanmış vaziyetteyim. Maçımız için tüm koşulların ve düzenlemelerin uygun olduğu konusunda anlaşmaya varmış durumdayız. Potansiyel sponsor ile görüşmelerimizin son bölümüne gelmiş bulunmaktayız. Anlaşmalar imzalandıktan sonra resmi açıklamalar yapılacaktır.

 

 

Einstein PLC ile yaptığım anlaşmadaki haklarıma dayanarak Ağustos 2003’ün başında firmaya bir iptal bildirimi yaptım. Bunun sebebi firmanın anlaşmanın en önemli maddesini – 30 Haziran 2003’de düzenlenecek Klasik Dünya Satranç Şampiyonası’nı – gerçekleştirememiş olmasıdır. Şu anda Einstein Grubu ve FIDE ile herhangi bir anlaşmam yoktur. Bu organizasyonlara benim adıma görüşme yapmaları için de hiçbir yetki vermemiş durumdayım. Peter Leko ile Buenos Aires’de düzenlenecek maçla ilgili açıklamalar gerçekten uzaktır.

 

Ruslan Ponomariov (FIDE Dünya Şampiyonu) ve Garry Kasparov ( FIDE Şampiyon adayı) arasındaki maçın olmayacak olması üzücüdür. Bu Prag birliği anlaşması sayesinde dünya satrancının birleşmesi umudunun engellenmesi anlamına gelir.

 

Yetkileri olan herkesin mantıklı bir çözüm bulup bu krizi çözmek için maksimum güç sarfetmelerini umuyorum.

 

Bırakın satranççılar satranç oynasın!

Read more »

Her Satranç Oyuncusunun Bir Rakibi Vardır

By |

  Lasker, Capablanca, Alekhine 

 
Aslında ilk büyük yankılar uyandıran ikili Capablanca-Alekhine olsa da o devrin en az onlar kadar büyük ismi Lasker’i bu ikiliden ayrı tutmak istemedik. 
 
Lasker 1889 – 1940 yılları arasında kayıtlara geçen oyunlarına göre Lasker’in en çok maç yaptığı oyuncu Steinitz . İkilinin yaptığı 46 maçta Lasker 32 puan almış. Lasker’in en yüksek başarıyı yakaladığı oyuncu ise 37 maçta 29,5 ile Janowski. En kötü skoru ise 24 maçta 10 puan aldığı Capablanca’ya karşı. Lasker Alekhine ile yaptığı 8 maçta 5 puan almış. 
 
Capablanca Tüm satranç tarihinde rakiplerine en çok üstünlük sağlayan oyunculardan biri olan Kübalı J.R.Capablanca’nın hiç kuşkusuz en amansız rakibi dünya şampiyonluğu ünvanını da kaybettiği Alekhine. Ancak yine de ikilinin yaptığı 49 maçta 25,5 puan alan Capablanca rakibine +2 üstünlük sağlamış. Oyuncunun en çok maç yaptığı isim olan Frank Marshall ile skoru ise oldukça tatmin edici 35,5/54 (+17). Dönemin hiç bir oyuncusu kendisine önemli bir üstünlük kuramazken kendisinin en başarılı sonuçlar aldığı ünlü oyuncular arasında, Janowski (9,5/11 +8) , Yates (9,5/11 +8), Tartakover (9,5/14 +5), Bogoljubow (6/7 +5) sayılabilir. 
Alekhine Rus dünya şampiyonunun Capablanca ile olan mücadelesi dışında en göze çarpan sonuçları Bogoljubow ( 55,5/89 +22), Euwe (48/87 +9), Tarrasch (10/12 +8 ), Marshall (10,5/14 +7) Rubinstein (9/14 +4), Nimzowitsch (13,5/21 +6 ). Capablanca ve Lasker’ e karşı 2 galibiyet geride kalan Alekhine’in bir diğer ilginç sonucu 2 maçta 2 mağlubiyet ile Avusturyalı satranççı Schlechter’e karşı (0/2 -2) 
 
Botvinnik ve Rakipleri 
 
1948 -1963 yılları arasında dünya satrancında zirve mücadelesi veren Rus dünya şampiyonunun uzun yıllar boyunca farklı rakipleri olmuştur. Botvinnik’in en çok maç yaptığı oyuncu bir başka şampiyon Symslov (52,5/99 +6 ). Tal 22/44 skoru ile dengeyi yakalarken, en kötü skoru alan oyuncu Ragozin olmuş (31,5/38 +25 ! ) Botvinnik’in en kötü skoru ise dünya şampiyonluğu ünvanını da kaybettiği Petrosian (13/29 -3). 
 
Dönemin bir başka şampiyon ismi Tal derby karşılaşmalarında genelde rakiplerine üstünlüğü kaptırmasıyla ilgi çekiyor. Petrosian (20/43 -3 ), Kortschnoi (18/42 -6 ), Spassky (18/39 -3) Tal en iyi sonuçlarını Gligoric karşısında almış (21/38 +8) Bir başka ilginç mücadele olan Petrosian-Spassky maçları 36,5-36,5 eşitliği ile neticelenmiş. 
 
Dünyanın Soluğunu Kesen Maçlar 
 
Robert James Fischer, dünya şampiyonu Rus olur geleneğine kısa bir süre de olsa engel olurken kişiliğiyle olduğu kadar dönemin güçlü oyuncularna kurduğu açık üstünlükle de tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış. Hiç kuşkusuz soğuk savaşın satranç tahtasına taşındığı Fischer-Spassky maçları medya içinde ilk büyük satranç şovu olarak yerini alıyor. İşte Fisher’in etkileyici sonuçları ; Spassky (31/56 +6 ), Petrosian (17,5/29 +6), Larsen (11,5/14 +9) Taimanov (7,5/8 +7), Symslov (7,5/11 +4). 
 
Fischer’ in satranç dünyasından çekilmesinin ardından ilk çarpıcı düello Karpov-Kortschnoi maçları olmuştur. İkilinin günümüzde hala devam etmekte olan maçları Karpov’un 64/114 ile +14 lük üstünlüğü ile devam etmekte. 
 
Karpov – Kasparov !!! 
 
Tüm zamanların en büyük rekabeti hangisidir diye sorarsanız tek bir yanıt diğerlerinin büyük farkla önüne geçecektir. 1980’li yılların başında başlayan amansız mücadele günümüzde Karpov’un üst düzey satranç arenasından yavaş yavaş uzaklaşmasıyla hız kesse bile zaman zaman devam etmekte. İkilinin kayıtlara geçmiş 174 karşılaşmasında (hızlı satranç,körleme vb. oyunlar dahil) 91,5-82,5 (+9) Kasparov üstünlüğü var. Ancak aranın Karpov’un eski gücünden uzaklaştığı son 10 yılda açıldığını unutmamak gerekir. Tüm bunlara karşı Karpov, sadece günümüzün en üstte yer alan 3 satranççısına karşı genel skorda geride bulunmakta. Kasparov , Anand (34,5/82 -13) ve Kramnik (16/35 -3 ). Timman ise Karpov’un 61/101 +21 üstünlüğü ile en sevdiği rakibi ünvanını alıyor (!) 
 
Kasparov….. ve diğerleri! 
 
20 yıla yakın bir süredir satranç dünyasının zirvesinden inmeyen Gary Kasparov’un günümüzdeki en büyük rakibi Kramnik. İki Rus satranççının 119 mücadelesinde 60-59 Kasparov üstünlüğü bulunuyor. Ancak aradaki yaş farkı ve maç sayısının çokluğu göz alındığında tüm zamanlar için Kasparov’un en korkulu rakibinin Kramnik olduğu ortada. (Bilgisayarlar hariç !) Günümüz satrancının bir diğer lideri Anand ise Kasparov karşısında hayal kırıklığı yaratan bir performansa sahip. İkilinin 73 oyununda Kasparov 45,5 puan alarak +18 üstünlük yakalamış durumda. Kasparov’un geri kalan tüm rakiplerine çok büyük fark attığı sayısal olarak ortada; Short (49,5/72 +27 ), Timman (38,5/56 +21) , Shirov (22/28 + 16 ! ), Topalov (26/38 +14), Bareev ( 14/17 +11 ), Ivanchuk (28/47 +9 ), Adams (14,5/20 +9 ), Morozovich (8/10 +6), Leko (10/16 +4 ), Polgar (12/15 +9) Kasparov’un sayısal olarak geride olduğu tek isim ise bir sürpriz; Boris Gulko (3/7 -1 ) Tabi bu skorda ikilinin son yıllarda karşılaşmamış olmalarının rolü büyük. 
 
Kramnik zor maç kaybeden bir oyuncu. Kasparov’dan sonra en çok mücadele ettiği Anand ile 91 maçta 45,5-45,5 eşitliğe sahip. Ivanchuk 33/60 +6 , Topalov 27/42 +5, Leko 20/39 +1 ile genelde günümüz dünyasının üst seviye oyuncularına küçük üstünlükler sağlarken, en başarılı olduğu oyuncu 24/30 +18 çarpıcı skoru ile Polgar. Genelde üst düzey oyuncularla yaptığı maçlarda hep geride olan Shirov ise bu zor kaybeden oyuncuya üstünlük sağlamayı başararak bir sürpriz yapıyor. Kramnik’in Shirov skoru: 28,5/60-3!
 
Hint süperbüyükusta Anand, Kasparov ve Kramnik dışında kalan rakiplerine çok açık bir üstünlük sağlamış durumda. Ivanchuk 44/81 +7 , Shirov 35/59 +11 , Adams 35/56 +14, Leko 18/30 +6 , Polgar 21,5/29 +14 . Anand’ın süper büyükustalarla maçlarında Kasparov dışında geride olduğu bir rakibi yok. 
 
Ülkemizde çok sevilen ve bir çok hayrana sahip Ivanchuk tepedeki Kasparov, Kramnik, Anand üçlüsü dışında sadece Karpov karşısında az farkla geride 20,5/44 -3. Hollandalı Piket 25/37 +13 skoru ile Ivanchuk’un en başarılı olduğu oyuncu. Diğer bazı skorlar şöyle; Shirov 30/51 +9, Bareev 17/27 +7 , Short 20,5/30 +11 , Beliavsky 14,5/20 +9. 
 
İspanyol büyükusta Shirov belki de en ilginç sonuçlara imza atmakta. Oynadığı rakiplere ya çok ters gelmekte , yada kendisi çok kötü sonuçlar almakta. Bu durumda agresif satranç kişiliğinin payı olduğunu düşünebiliriz. Shirov’un en başarılı olduğu satranççı Hollandalı Loek Van Wely. Gerçek hayatta da pek anlaşamayan ikilinin maçlarında Hollandalı GM deyim yerindeyse puana hasret (19,5/26 +13 ) Topalov’a 32/53 +11, Akopian’ a 13,5/18 +9, Leko’ya 19/31 +7 üstünlük sağlayan satranççı, bahsettiğimiz gibi Kasparov karşısında 28 maçta tek bir galibiyet alamadan =12 – 16 gibi üst seviye için çok kötü bir yüzdeye sahip (%21 !)
 
Gelelim satranç dünyasının kraliçesi Judit Polgar’a. Polgar en çok Karpov ile maç yapmış ve 20/49 -9 skorunu elde etmiş. En başarılı olduğu rakip ise Uçan Hollandalı (!) Piket 20,5/29 +12… Short 14,5/19 +10 , Svidler 7,5/10 +5. En korkulu rakibi ise hiç yenemediği Kramnik 6/30 -18 . Polgar’ın Kasparov karşısında aldığı tek galibiyet ise 2002 yılı sonunda yapılan Rusya-Dünyanın Geri Kalanı karşılaşmasında oynanan bir rapid maçta. Ancak son yılların istatistikleri Polgar’ın artık hiçte kolay bir rakip olmadığını gösteriyor. Özellikle 2003 yılı içinde çok başarılı sonuçlar alan Polgar güçlü rakiplerini bir çok defa alt etmeyi başardı. 
 
Türk oyuncuların maçlarının son yıllara kadar satranç database’lerine yeteri kadar katılmaması nedeniyle böyle bir araştırma yapmak konusunda şanslı değiliz. Bu konuda araştırabildiğimiz tek isim olan Büyükusta Suat Atalık, genelde Yunan rakipleriyle bu tip mücadelelere girmiş. Atalık’ın en çok oynadığı oyuncular Kotronias 6.5/12 +1 , Nikolaidis 6,5/11 +2. En iyi skorları 5/6 +4 ile Kalesis, 4/5 +3 ile Wojtkiewicz karşısında alırken, en kötü sonucu Beliavsky’e 2,5/8 -3. 
 
Listeyi uzatmak mümkün. Ancak amacım işi sadece sayılara dökmek değil, bundan sonra bu büyük oyuncuların maçlarını izlerken aralarındaki maçları hatırlayarak psikolojik faktörleri de göz önünde bulundurmamız. Böylece Kasparov-Shirov, Kramnik-Polgar, Anand-Kasparov, Karpov-Timman vb. maçların değişik açılardan da ne kadar önemli olabildiğini görebiliriz.

Read more »

İsmet İnönü ve Satranç

By |

Sene 1972. Tüm dünya nefesini tutmuş satranç dünyasının yaramaz çocuğu Fischer ile beyefendi Spassky’nin      Dünya Şampiyonluğu için mücadelesini izlemektedir. Tahta başında oynanan sadece satranç değildir; bu aslında bir tür  Amerikan ve Rus tarzı yaşamın mücadelesidir. Galip gelen oyuncu Dünya Şampiyonu olmakla kalmayacak, aynı zamanda  mensubu olduğu rejimin daha zeki insanlar yaratabildiğinin ispatlamış olacaktır.

 

Türkiye’deki satranç severler de “Asrın Satranç Maçı”na ilgisiz kalmazlar. Tüm satranç severler arasında ise bir ismin  çok ayrı bir yeri vardır; Bu isim İsmet Paşa’dır.

“Milli Şef” İsmet İnönü tüm gelişmeleri heyecanla izlemektedir. Fischer rakipleri Larsen ve Taimanov’u 6-0’lık inanılmaz  skorlarla yendikten sonra ilk oyunu adeta intihar edercesine kaybetmiştir. İkinci oyuna da kamera gürültülerini protesto  amacıyla çıkmayınca Fischer daha ünvan maçının başında 2-0 yenik duruma düşmüştür.

 

Ünvan maçını bırakmaya karar veren Fischer son anda maçın hakemi Lothar Schmidt tarafından ikna edilir ve üçüncü  maça çıkar. Siyahlarla oynayan Fischer çok parlak biçimde oyunu kazanır. Sonraki oyunlarda da 3 galibiyet elde eden  Fischer 8. oyun sonunda 4-2 öne geçmeyi başarmıştır.

 

Ünvan maçının devam ettiği sırada Maltepe’de Pempe Köşk’te kalmakta olan İsmet İnönü tüm bu heyecanlı gelişmeler  üzerine etrafındakilere “Satranççı birini gönderin de anlatsın bakalım neler olup bitiyor” der ve “Aklı başında birini  getirin” diye ekler.

 

Read more »

Satranç Turnuvalarında Yarışma Psikolojisi Hakkında

By |

2007 Türkiye Yaş Grupları Satranç Turnuvası Psikolojik Görüşme ve Gözlem Raporu 27.01.2007 – 03.02.2007 Tarihleri arasında Antalya Kemer Limra Otelde düzenlenen turnuva sırasında tarafımdan yapılan görüşme ve gözlemlere ilişkin rapordur. Yapılan Görüşme Ve Gözlemler: Turnuvanın ilk günü yaka kartındaki yazının okunamayışı nedeniyle gerek hakemler gerekse veliler tarafından bolca uyarı (hakem değilseniz, salondan çıkınız gibi) alınmıştır. Zamanla ‘ Psikolog ’ tanınmış ve karmaşa yaşanmamaya başlanmıştır. Turnuva süresince, bazı velilerde ortaya çıkan güvensizlik davranışı ve agresiflik, 8 yaş grubu velilerinin geri kalanını da olumsuz bir şekilde (siz hakem değilsiniz, o zaman çalıştırıcı olmalısınız, dışarı çıkın, sizler rakip oyuncuyu şaşırtıyor ya da kendi oyuncunuza yardım ediyorsunuz gibi) etkilemiştir. 8 yaş grubundan bazı veliler, çocuklarının yerine karşılaşmada bulunuyormuşçasına gereksiz ve abartılı heyecan gösterilerinde bulunmuşlardır. Bazı oyuncuların velilerinin gözüne baktığında paniklediği ya da salondan çıkarken normal bir ruh haline sahipken, dışarıda veli ya da çalıştırıcısından “ne yaptın, kazandın mı?” tepkisi üzerine moralinin bozulup ağladığı gözlenmiştir. Turnuva öncesinde de kaygı bozukluğu yaşayan çocukların bu durumunu “maçı kazanmak” hırsının tetiklediği ve üst düzeye taşındığı görülmüştür.

 

 Bu tip çocuklarla “kaygı ve giderme yolları” üzerine konuşmalar yapıldıysa da etkisi kısa süreli olmuş; dolayısıyla bu çocuklarla her karşılaşma öncesi görüşme gerekliliği ortaya çıkmıştır. Aile içi sorunları turnuva ortamına taşıyıp, karşılaşmayı galip tamamlayarak, baba ya da annenin sevgisini kazanma yolunu seçen çocukların varlığı, görüşmelerin veliler üzerinde yoğunlaşmasına neden olmuş; ancak sevgisi kazanılmak istenen veli yerine diğer ebeveyn görüşmelere katılmış, dolayısıyla da öneriler hedef kişilere direkt ulaştırılamamıştır. 8 yaş grubunda turnuvanın şenlik havasında geçmesi hedeflenmekle birlikte, farklı veli ya da çalıştırıcı tutumları nedeniyle çocuklar da durumdan olumsuz etkilenebilmiştir.

Çocuklar üzerinde olumlu etkinin yaratılabilmesi amacıyla, özellikle karşılaşma salonları kullanılmış, görüşme sırasında veli ya da çalıştırıcının olmamasına özen gösterilerek yarışmacı çocuklara “burada ödül en çok gülümseyen ve arkadaş edinene verilecek, önemli olan karşılaşmayı kazanmak değil, arkadaş kazanmaktır” benzeri telkinlerde bulunulmuştur. Ayrıca bu telkinlerin çocuk üzerindeki etkisi de, onun her yeni arkadaş edindiğinde keyif alarak bizlere söylemesi ve morali bozuk yaşıtlarına, aynı sözleri kullanarak moral vermesi şeklinde saptanmıştır. Moral vermek amacıyla yanına yaklaşılan çocukları bizlerden uzaklaştıran çalıştırıcılar kadar; olaya çok olumlu yaklaşıp, “insanlık kazandı, maç önemli değil” yaklaşımıyla öğrencilerini rahatlatıp motive eden çalıştırıcı tutumları da mutlulukla izlenmiştir.

Çocukların birinci tip çalıştırıcıdan ürküp o moral bozukluğuyla diğer karşılaşmalarda da başarısız olabilirken; olumlu yaklaşıma maruz çocukların daha kendine güvenle oynayıp kazandıkları görülmüştür. Çocukların büyük bir kısmının anne baba ya da çalıştırıcı sevgi/güvenini, karşılaşma sonucuna endeksleyerek oynadıkları, bunun yarattığı gerilimin de psikosomatik rahatsızlıklar (özellikle baş ağrıları, soluk almakta güçlük, mide ağrıları ya da bulantıları, kusma v.b.) olarak kendini gösterdiği görülmüştür.

Turnuvanın kış mevsimine rastlaması nedeniyle, çocukların bedensel rahatsızlıklarıyla karşılaşmalara çıkması, buna psikolojik faktörlerin de eklenmesiyle daha da belirginleşebilmiştir. Bazı anne babaların, kendi yapamadıklarını çocuklarına yükleyip beklenti düzeylerini yukarılara çekmesi, çocuk için ulaşılmaz hedefler olmuş ve satranç sporuna bakışını değiştirebilmiştir. Sürekli görüşülüp, salonlarda da gözetim altında bulundurulan bazı sporcuların öz güven eksikliği yaşadıkları, buna bağlı olarak da birilerinin desteğine gereksinim duydukları anlaşılmış; sporcuların anne baba ya da çalıştırıcılarıyla görüşülerek “kendine güvenip inanırsa, sonucun her türlü kendi lehine gelişeceği, ama bunları söylerken öncelikle kendilerinin buna inanarak söylemeleri gerektiği” vurgulanmıştır.

Bazı oyuncuların UKD puanlarına takılıp baştan rakibi küçümseme ya da büyütme davranışına girdikleri görülmüş; bu tip bir ön yargının oyuncu arkadaşına ve kendi şahsına bir saygısızlık olduğu anlatılarak, satrancın bir spor, hem de oynarken keyif alınacak bir spor olduğunun anımsanması için telkinlerde bulunulmuştur. Küçük yaş grubundaki sporcuların “Şenlik” havasına giremeyiş nedenlerinden biri olarak da, ortamın çok kalabalık oluşu ve yan masalarda “Yarışan” sporcuların varlığı saptanmıştır. Bazı çocuklarda bir takım tiklerin (parmak emme, bacak sallama, göz kırpma v.b.) varlığı gözlenmiş, velilerine önerilerde bulunulmuştur. Kalınan otelde Açık Büfenin oluşu, bazı çocukların beslenme rejimini bozmalarına ve mide rahatsızlıkları yaşamalarına neden olmuştur. Bu rahatsızlıkların psikolojik bir kökeni yoktur.

Sporculardan küçük bir kesimin, rakip oyuncuya psikolojik baskı kurarak oyunu oynamadan kazanmayı hedefledikleri (ben çok başarılı bir oyuncuyum, madalyalarım var v.b.) görülmüştür. Benzer şekilde bazı hırslı sporcuların, rakiplerinin oyunu farklı yönlendirmesine aşırı kızıp öfke nöbeti geçirerek centilmenliğe sığmayan yanlış davranışlar sergilediği görülmüş, oyuncu uzun uğraşılar sonrasında sakinleştirebilmiştir. Aynı sporcu annesi ile birlikte özel görüşme talep etmiş, görüşme sırasında çocuğun eğitimiyle ilgili bir öfke nöbeti geçirdiği anlaşılmıştır. Öfke krizi geçiren çocukların annelerinde, çocuklarına karşı aşırı ödün verici ve teslimiyetçi eğitim tarzının kullanıldığı dikkat çekmiştir. Özellikle 10 – 12 yaş grubu sporcularında oyuncu arkadaşının rahatsızlığına aşırı duyarlı olanların yanı sıra, bazı oyuncuların bu rahatsızlığı kullanma eğiliminde oldukları ve çok acımasız davrandıkları görülmüştür.

Read more »

Atlar mı Yoksa Filler mi?

By |

         Satranç tarihi kadar eski olan bu soruyu cevaplamanın vakti gelmiştir artık:’Atlar mı daha önemlidir yoksa filler mi?’ Bu konuda gereğinden fazla yorum yapılmıştır, fakat bana göre bunların hemen  hemen hiçbiri konunun tam olarak özünü yansıtamamaktadır. Tüm söylenenler fil ya da atın çeşitli konumlardaki kuvvetli veya zayıf yönlerini belirtmekten ibarettir. Hangisinin daha önemli olduğunu belirleyebilmekse bundan daha fazlasını değerlendirmeyi gerektirir.

    

      İlk olarak, henüz başlangıç konumunda oyuncuların taşları nasıl konumlandırdıklarını hiç gördünüz mü? Hangisine daha fazla vakit harcanır sizce, atlar için mi yoksa filler için mi? Tamda tahmin ettiğiniz gibi, herkesin atlarını nasıl konumlandıracaklarına dair bir fikri vardır. Bazıları aynı benimde yaptığım gibi atlarını kendi Şah’ına doğru yönlendirmektedir. Bazılarıysa her iki atında aynı yöne doğru bakması gerektiğini düşünür. Ve bundan ayrı olarak saldırgan bir oyun tarzına sahip olanlarsa atlarını rakip figürlere doğru yöneltirler. Tüm bunlar bir yana, hiç taşlarını düzeltirken filleri üzerinde vakit harcayan birisiyle karşılaştınız mı? Hangimiz fillerin üzerinde vakit harcarız ki? Ya siz?

        Sonrasındaysa taş alımı konusu gündeme gelmektedir. Bildiğiniz gibi bir atı almak sıradan bir iş değildir. Atı almak için baş ve işaret parmağınızı mı kullanırsınız yoksa tüm parmaklarınızı aynı anda mı kullanırsınız? Bu ikinci metod genellikle atlarını rakip Şah’a doğru yönlendiren kişiler tarafından kullanılmaktadır. Şimdi file bakalım, fili herkes sadece alır. Herhangi bir fikre(düşünceye) ihtiyaç yoktur. Alırsınız ve kenara atarsınız. Sadece bu kadar. Al ve bırak! Bırakın da şöyle ifade edeyim, bir atla hamle yapmak aşk dolu bir şeydir. Başka hiçbir taş parmaklarımıza bu kadar yakışamaz.

        Ve şimdi taşlara daha yakından bir göz atalım. Hangi taşın üretiminde daha fazla çaba gerekir? Cevap belli, tabi ki atlar. Neden tüm satranç reklamlarında atların ne kadar özenle üretildiği hep ön plana çıkartılır da, filler hiç mevzu bahis bile olmaz? Çünkü fillerde tahtadaki diğer tüm taşlar gibi sıradan yollarla üretilmektedir. Ben hiç harika el yapımı filler sloganını kullanan reklama rastlamadım, ya siz? Açıkçası, atlar üretilirken tahtada bulunan tüm taşlardan daha fazla özen gösterilmektedir, estetik kesinlikle daha ön plandadır; ve bunun kesinlikle bir sebebi olmalı.

       Çok önemli olan başka bir konu, eğer kişi zaman sıkışmasındaysa en çok güvenilen ve belki de en kuvvetli figür hangisidir, tabi ki AT. Zaman sıkışmasında nerden geldiği bile belli olmayan bir at çatalından daha sıkıntılı bir durum olabilir mi? Ve emin olun benim başıma çok geldi,  hiçte eğlenceli olduğunu söyleyemem.

      Son noktayı koyacak olursak, bu konu üzerinde ne tartışmanın ne de ardıl sorular sormanın bir anlamı yoktur. Atlar kesinlikle tahtanın estetik  açıdan en parlak, gizemini sürekli olarak koruyabilen tek taşıdır.

 

Read more »

Satranç

By |

Adı oyun biliyorum ama hiç oyun gibi algılamamıştım, oyun her şeyden önce eğlenceli olmalıydı benim için. Satranç daha çok düşündüren, plan yaptıran, dikkat gerektiren, dikkat gerektiren ve yine dikkat gerektiren bir şeydi.

 

Dikkat konusunda iyi değilimdir, aslında sevmediğim konularda dikkat konusunda hiç iyi değilimdir. İnsanların saatlerce nasıl satranç oynayabildiğimi merak ettim. Üstelik eğlenceli bile değilken.

 

 

Tekrar satranç oynayamaya aslında kendimi zorlamaya başladım.  Aslında satranç hakkında yazacak kadar ne usta bir oyuncuyum, ne de yeteri kadar oynadım, ama şimdiden beni şaşırtan şeyleri paylaşmak istedim,

 

–          Oyun olarak algıladığım için, taşların nasıl hareket ettiğini bilmenin oynamak için yeterli olduğunu düşünüyordum, gerisi biraz şans, biraz karşı tarafın açığını aramaya bakar diyordum, kesinlikle yanlışmış.

–          Bir kere oyun değil zaten, beyin jimnastiği dediğimiz türden şeylerden biri.  Oyun kelimesi çok hafifsiyor J

–          Stratejinizin olması, hamlelerin bilerek yapılması gerekli. Tesadüflere bırakınca tek sonuç çıkıyor karşınıza, yenilgi…

–          Kesinlikle tüccar oyunuymuş, risk almazsan kazanamazsın. Vermeden alamazsın, uygun zamanda ağırlık atmazsan ilerleyemezsin.  Ticaret eğitimi aldım, onca stratejik yönetim, personel yönetimi, risk analizleri vs gibi derslerin yerine satranç öğretselermiş bize, olayı çok daha hızlı kavrayabilirdik.

–          Vazgeçilmeyecek hiç bir şey yok, Şah dışında. Ancak bu vazgeçme öyle iyi ayarlanmalı ki, diğer taşlar görevlerini sonuna kadar yerine getirmeli, olmadık yerde Şah’ı yalnız bırakmamalı.

–          Alanı ve taşları korumak yetmiyor, mutlaka bir saldırı planı olması gerekli.  Barışçıl çözümlerle kazanmak mümkün değil.

–          Satrançta kazanmak için ille de karşı tarafın bütün taşlarının alınması tahtanın boşaltılması gerekmiyor, onları sıkıştırmak da işe yarıyor. (Tam da bu yüzden ağırlık atılması gerekiyor zaten, bazen korunmak için yakınımızda tuttuğumuz kendi taşlarımız sonumuzu hazırlıyor)

 

Birkaç aydır oynuyorum. Çok sevdim, başkaları saatlerce oynarken ne düşünüyor bilmiyorum ama keyif alıyor ve eğleniyorum. Piyonlarımı ilerletirken “size ölmeyi emrediyorum” diyorum.  Kalemi kurtarmak için atımı çıktığımda “ atlı birlikler geliyor, dayanın” diyorum. Vezirimi erken kaybettiğimde, “özür dilerim, intikamını canım pahasına alacağım” diyorum.  Vezir gittikten sonra genelde oyunu kaybediyorum, yalan olmuyor J.  Satranç tahtası çeşitli savaşlara konu oluyor. Bazen Osmanlı, bazen Kızılderili, bazen bir iç savaş. Bazen sadece karşı tarafı ele geçirmek, içine sızmak, sıkıştırmak, teslime zorlamak oluyor mesele.  Sonuç olarak kimin kazandığının bir önemi yok aslında. Her bir oyun başka bir keyif oluyor, yensem de yenilsem de.  Her yenilgim yeni bir şey katıyor bana, ukalalığımı yüzüme vuruyor, dikkatsizliğimi, sahip olduğum şeyleri yeteri kadar önemsemediğimi, umursamazlığım ya da cesaretsizliğim nedeniyle almadığım risklerin sonuçlarını gösteriyor bana.

 

Satranç bir oyunsa, hayat daha büyük bir oyun ve satranç tahtası güzel bir hazırlık yeri.

Read more »

Şah Mah – Karikatür

By |

Read more »

GRÜNFELD Savunması ve Şampiyonluk Ünvan Maçı M.EUWE-A.ALEKHİN

By |

GRÜNFELD SAVUNMASIŞAMPİYONLUK ÜNVAN MAÇIM.EUWE-A.ALEKHİN  

Vezir piyonu açılışına karşı kullanılan çağdaş savunmalardan biri olan grünfeld savunması turnuvaların gözdesidir.Birçok oyuncu açılış repertuarında bu açılıştan vazgeçmemektedir.Hep birlikte bu savunmanın ana fikrini anlamaya çalışıcagız.

 

 

Grünfeld Savunmasını diğer çağdaş savunmalardan ayıran tipik özellik ,Siyahın hafif figürleriyle (Fil ve At)merkezi uzaktan kontrol eden;Beyazınsa daha çok merkezi işgal eden oyununu vurgulamasıdır.Açılış Hamleleri Şöyledir:

 1.d4-Af6 2.c4-g6 3.Ac3 

3….d5 Siyah Merkeze bir piyade yerleştirerek Grünfeld Savunmasını başlatan hamleyi yapıyor.Beyazın Grünfeld Savunmasına karşı 3 ana planı mevcut.

4.cxd5(Değişim Varyantı)4.Af3 (Üç At Varyantı)4.Ff4 

Değişim Varyantı:Üzerinde en çok kuram üretilen varyant değişim varyantıdır.Beyazın planı Merkezi işgal etmek ve klasik bir piyon yapılanması oluşturmaktır.Siyahın Planı ise hafif figürleriyle merkez üzerindeki baskısını artırmaktır.Özellikle Fianchetto filiyle d4 piyona saldırırken c7-c5 ve Ab8-c6 oynamayı planlıyor.Beyaz Piyonu nasıl koruyacagına dair kritik bir karar vermek zorunda.At acaba e2demi durmalı f3 demi?Bu bize değişim ana devam yolunun ikiye bölündüğünü ve kuramın cağdaş olarak gördüğü Atf3 devam yolunun oluşumuna götürüyor.İlk önce Ana devamyolunu inceleyelim;

(1.d4 Af6 2.c4 g6 3.Ac3 d5 4.cxd5 Axd5 5.e4 Axc3 6.bxc3 Fg7 7.Fc4  c5)

 

8.Ae2; At e2 karesinde c8deki saldırgan file karşın artık savunmasız değil.

 

8….0-0 9.0-0 Ac6 10.Fe3

 

…Fg4 Beyaz Açmazı kolayca safdışı edebilir ama siyahın planı başkadır. 11.f3 Aa5 12.Fd3

 

12.hamledeki ayrılan devam yolu Karpov&Kasparov arasındaki FIDE Dünya şampiyonluğu maçları bu varyantla bir savaşa dönüşmüştü (12.Fxf7+ Kxf7 13.fxg4 Kxf1+ 14.Şxf1)

 

12..cxd4 13.cxd4 Fe6 f2-f3 hamlesini isteyen siyah amacına ulaşıyor.Beyazların filini zayıflatıyor.Aa5-c4 oynayarak saldırı planlıyor.

 

Bu renkli varyantlarda eklenecek bir degişim fedasıda var; Açılış tuzaklarına benziyorJ Etkileyici! (14.d5 Fxa1 15.Vxa1 f6 16.Fh6 Ke8) Bu şekilde yüzlerce oyun oynanmıştır siyahlar bu varyantları kaybetmemişler. Günümüzde Çağdaş Kuramın devam yolu şöyledir

 

14.Kc1 Fxa2 15.Va4 Fb3 16.Vb4 b6 Beyaz piyonu telafi etmektedir.Büyük ustalar posizyonu denk yorumlamaktadır.

  DEĞİŞİM VARYANTI ÇAĞDAŞ DEVAM YOLU :

Büyük ustalar günümüzde Grünfeld’in değişim varyantına Şah atının daha saldırgan bir şekilde konumlanmasını içeren yeni bir yaklaşım geliştirdiler.

(1.d4 Af6 2.c4 g6 3.Ac3 d5 4.cxd5 Axd5 5.e4 Axc3 6.bxc3 Fg7 )

 

7.Af3 Daha önce bahsettiğimiz atın konum sıkıntısına karşı.Çağdaş oyuncular Fc8-g4 açmasına karşı yeni bir yöntem geliştirdiler.

…c5

8.Kb1 kuramın hamlesi!  b7  piyonun savunması için fili oldugu yere sabitlemek.Siyahın karşı cevabı şu şekilde düşünülmüş(8..b6 9.Fb5+) ama d4 piyonuna saldırıyı geçiktirdiği için kullanılmamaktadır

…0-0 9.Fe2 cxd4 10.cxd4 Va5+ 11.Fd2  Birkez daha gambit olarak Beyaz a2 piyonunu öneriyor.Siyah planını Fc8b7 üzerine kurabilir.Posizyon her iki taraf içinde eşit kabul edilir.

 

(11.Vd2 Vxd2+ Fxd2 b6) oyunuda dikkate degerdir Siyahlar için Kayıpsız kabul edilmektedir.

 

1935 yılının sonunda Hollandada inanılmaz bir şey oldu Euwe,Alekhine karşı oynadığı maçtan zaferle ayrıldı (15,5:14,5 +9-8=13) ve dünya birinciliği ünvanını onun elinden aldı.Cuma günkü yazımızda hep birlikte alekhine grünfeld savunmasıyla neler yaptığına bakıcagız.

 

SADECE SATRANÇ ;HOŞÇA KALIN    

 

                                                                                                                  Efecan                           

 

 

 

  

.

Read more »

1220 Hamlede Mat!!

By |

J.N.Babson, 1882’de Brentano’s Chess Monthly’de şöyle bir satranç problemi yayınladı: “Beyaz, siyahın atına tahtada üç kez tur attıdıktan sonra 1220 hamlede mat eder”.

 

Pozisyon aşağıda, denemek istemez miydiniz?  

 

Read more »