Archive For The “Aybar Karaçay” Category
Vassily Ivanchuk, genç Şahriyar’a öğüt veriyor: “Evlat, sakın, ama asla ve asla satranççı bir kızla evlenme!” GM Evgeni Vasiukov, Moskova’da ilginç bir satranç turnuvası düzenlemişti. Müzisyenler, sinema sanatçıları, kozmonotlar, devlet adamları, medya mensupları vb. meşhur kişiler süper büyükustalarla aynı turnuvada onlara karşı oynayabiliyordu. Tabii büyükustalar ve ustalar kuvvet derecelerine göre ağır bir zaman handikabına (4’e karşı 16 dakika gibi) sahiptiler. Vasiukov’un davetini kabul edenler arasında kimler yoktu ki? Karpov, Kramnik, Gelfand, Svidler, Ivanchuk ve eski eşi Alisa Galyamova. Karpov sözünde durmak için hasta yatağından kalkıp katılır turnuvaya. Ivanchuk ise turnuva öncesi Vasiukov’la telefon görüşmesinde Galyamova’nın katılması halinde kendisinin oynayamayacağını belirtir. Vasiukov’un cevabı kesindir: “Evlat, ben ikinizi de davet ettim, artık yapabileceğim bir şey yok.” Ertesi gün Galyamova turnuvaya katılırken Ivanchuk ortalarda görünmez, Alica erkeklerin arasında ve Karpov’un önünde dereceye girer.
Lasker ve Capablanca diğer şampiyonlara nazaran tahtada en az gaf (çift sorulu hamle) yapan oyunculardı. Özellikle Capablanca yıldırım partilerde dahi kaba hatalar yapmazdı. Ta ki 1929 Karlsbad turnuvasının 16. turunda eş puanla ilk sırayı paylaştığı Fritz Saemisch ile olan oyununun 9. hamlesine kadar:
Saemisch,F – Capablanca,J [E24] 1929 Karlsbad 1.d4 Af6 2.c4 e6 3.Ac3 Fb4 4.a3 Fxc3 5.bxc3 d6 6.f3 e5 7.e4 Ac6 8.Fe3 b6 9.Fd3 Salo Flohr’a göre tam bu esnada, o gün başka bir kadınla randevusu olan zavallı Capa’nın karısı, hiç beklenmedik bir şekilde Havana’dan çıkagelir. Çapkın Capa telaştan çabucak 9…Fa6?? Oynar ve 10.Va4 Fb7 11.d5 hamleleriyle alet kaybettikten sonra bir hayli dirense de yenilgiden kurtulamaz ve 62. hamlede terk eder. Büyük üstadın kariyerindeki bu en akıl almaz mağlubiyetinin sırrına benzer şekilde, kesin favori olduğu Dünya Şampiyonasında Alekhine’e yenilmesine sebep olarak da unvan maçı sırasında revü kızlarıyla gönül eğlendirmiş olması anlatılır.
Aynı zamanda konser piyanisti de olan Sovyet GM Mark Taimanov’un hayatı, dünya şampiyonası aday maçlarındaki 6-0’lık Fischer yenilgisiyle karardı. Sovyet yetkilileri büyükustaya konser verdirmediler ve birlikte ikili konserler verdiği eşi Lyubov Bruk, Taimanov’dan ayrıldı. Maçtan sonra Fischer dahi böylesine bir galibiyet beklemediğini itiraf etmişti. Öncesinde ve maç esnasında Sovyet ekibindekilerin dikkatini çeken Taimanov’un garip davranışlarıydı. Ülkesindeki hazırlık sırasında sık sık ortadan kayboluyor ve garip bahaneler ileri sürüyordu. Olağanüstü cimrileşmişti. Maç sırasında para harcamamak için –ki Taimanov’un harcırahı, diğer Sovyet ekibindekilerin 10 katından daha fazlaydı- ucuz yemekler yiyor, gıdalarına dikkat etmiyordu. Bütün bunları sonradan evleneceği sevgilisi için para biriktirmek uğruna yaptığı sonradan anlaşıldı. Aşkı uğruna kariyerindek, en ağır mağlubiyeti almıştı. Şu anda da bambaşka bir kadınla evlidir.(Kaç evlilik yaptığını hiç sormayın)
Viktor Kortchnoi, 1974 Dünya şampiyonası aday maçları finaline dek başarıyla gelir ama finalde Karpov’la oynamadan önce karısıyla bazı sorunlar yaşar. Oyunda kendine ayrılan 2,5 saatte 15 hamle yapar, kayıp konuma düşüp zamandan kaybeder. Kortchnoi’nin ekibinden Rudolf Zagainov’un anlattığına göre o gece Kortchnoi, eşinden şehri terk etmesini “rica” eder. Bitime 5 oyun kala Kortchnoi 3-0 geridedir. Ama Bela Moskova’dan ayrıldıktan sonra kendini toparlayan Kortchnoi üst üste 2 oyun kazanarak durumu 3-2 yapar. Zagainov çok umutludur; ta ki oyunların oynandığı Tchaikovsky Konser Salonuna varana dek, Kortchnoi’un arkadaşları ve akrabaları, eşi Bella’yı Leningrad’dan Moskova’ya geri getirmişlerdir. Kortchnoi’a iyilik olsun diye yapılan bu işgüzarlık para etmez; kalan oyunlarda güç bela 3 berabere yapan Kortchnoi adaylar finalini kaybeder. Fischer istekleri kabul edilmeyip unvan maçını yapmayı reddedince, Karpov 6 ay sonra dünya şampiyonu unvanını alır.
Dünya şampiyonlarından Tigran Petrosian’ın eşi son derece hırslı bir kadındı ve Botvinnik ile yapacağı unvan maçı öncesi ve sırasında kazanması için kocasını sürekli zorluyordu. Petrosian ise karısının hırsına sahip olmadığı gibi müşkülpesent bir adamdı da. Botvinnik maçına kötü başlayınca ortalığı telaşa veren çevresindekileri yatıştırmak için “Paniğe gerek yok! Havalar çok soğuk, hele biraz ısınsın bir şeyler yaparım.” der. Yine bir gün dünya şampiyonu olabilmesi için dikkat etmesini söyleyip duran karısının sözlerinden bıkan Petrosian sonunda patlar: “Madem o kadar heveslisin, sen oyna o zaman Botvinnik’le!” Ama bu kez hikaye mutlu sonlanır ve Petrosian, Botvinnik’i yenerek Dünya Şampiyonu olur. Hanımlardan özür dileyerek ve engin mizah anlayışlarına sığınarak İstanbul’daki bir mezar taşından alıntı yapalım: “Burada karı dırdırından ölen Hıdır Ağa yatıyor.” Hiç şüphesiz Polgar kızkardeşler, Maya Chiburdanidze, Xie Jun, Antoaneta Stephanova, Alexandra Kosteniuk, Alisa Galyamova, Pia Cramling ve adlarını sayamadığımız olağanüstü bayan oyuncular olmasa satranç dünyası çok daha az renkli olacaktı.
Dünya şampiyonlarından Vasilly Smyslov’un yurtdışında oynadığı bir turnuvada yaşadığı aşk gazetelerde alay konusu olur. Turnuvada başarısız olan Smyslov’un hicvedildiği bir karikatürde, tekerlekleri kalp şeklinde olan bir bisiklete binen Smyslov diğer büyükustaların gerisinde en arkada kalmıştır. Hatırlanacağı gibi Kasparov’da boşanması ve sonrasında hayatının en formsuz dönemlerinden birini geçirmişti.
Bütün hikayeler iç karartıcı değil elbette: Bronstein birinci olduğu bir turnuva dönüşünde eşine götürmek için uçağı çiçeklerle donatır. Bütün ödül parasını çiçeklere harcamıştır. GM Alexi Shirov, turnuva sırasında demo tahtasına pozisyon dizen Arjantinli kıza aşık olur ve iş evliliğe kadar gider. Kasparov’un rakibini belirlemek için yapılan maçta yenilen Kramnik’e para ödenir, ama Kasparov maçı için sponsor bulamayınca kazanan Shirov tek kuruş alamaz. Eşi Shirov’u terk eder. Aslen Letonya’lı olan Shirov, daha sonra İspanyol vatandaşlığına geçmiştir. Las Vegas’ta yapılan Dünya Şampiyonası öncesinde güneşli İspanya’yı bırakıp Polonya’ya gider. Sebep ne olabilir? Polonya’lı WIM Marta Zielinska. Ama A.B.D Dünya Şampiyonası için Zielinska’ya vize vermez, çünkü Shirov’un çocuğunu taşıyan marta hamiledir ve Amerikalılar yeni A.B.D vatandaşları yaratmak konusunda pek de istekli değillerdir. Bildiğimiz kadarıyla Shirov daha sonra Litvanya’lı WGM Victoria Cmilyte ile evlendi.
Kastilya Kraliçesi İsabella ;1451-1504, İspanya ‘nın Kastilya ve Leon Kraliçesi ,Aragon,Majorca ve Valensiya Kralının Eşi,Barselona Kontesi
Kastilya Kraliçesi İsabella, Kastilya ve Leon ‘un kraliçesidir.Avrupa’nın modern satranç döneminde satranç taşı vezire , kraliçe (queen) denmesine ilham olan , kraliçe olarak bilinmektedir.Kastilya ve Leon Kraliçesi iken Aragon Kralı Ferdinand II. İle evlenerek İspanya’da güç birliğinin kurucusu olmuşlardır.
Kastilya Prensesi olarak dünyaya geldiği yıllarda , İspanya’da Müslüman Arapların hakimiyeti (711-1492) yaklaşık 740 yıldır devam etmekteydi.Satrancın Avrupa’ya gelişinin tarihide Arapların İspanya’yı fethine bağlandığı düşünülürse ,1469 yılında Kastilya’lı İsabella’nın Ferdinand II. İle evlenme kararı alması, hem İspanya tarihini hem de satranç tarihinin gelişimini etkilemiştir. (2)
Avrupa satranç tarihi incelenirken ,Asya ‘da vezir olarak bilinen taşın ,kraliçe olarak adlandirilması ile ilgili yazı ve araştırmaların hala devam ettiği görülür.Bu konudaki en yeni ve popüler kitaplardan biri de Marilyn Yalom ‘un ‘Satranç Kraliçesi’nin Doğuşu’ ( Birth of the Chess Queen-2004) kitabıdır. (3) Bu kitaptan ,Yalom’un değerlendirmelerini aktarmaya başlamadan önce, eski yazılı kaynaklarda yer alan bilgilerden bahsetmek gerekir.Satranç taşlarından Vezire ,Kraliçe denilen ilk eserin, İsviçre’nin Einsiedeln şehrinde 990 tarihinde Benedict Manastır’ın da yazılan ,el yazması olduğu belirtilmektedir.Bu el yazması 98 kıtalık manzum şiir de, kraliçe adıyla satranç taşının yazılı olduğu ve satrancın bu bölgeye Alpler üzerinden Alman Kralı III.Otto (903-1002)zamanında geldiği belirtilmektedir.(4)
Einsiedeln , Benedict Manastır 4
Neden ilk olarak İtalya ‘da ki bir manastır da böyle bir yazıya rastlanmıştır? Daha eski başka el yazmaların da yazılı değil midir? Neden İspanya’da ki bir el yazmasın da yazılmamıştır? İtalya ‘ya gidene kadar vezire ,kraliçe denmemiş midir? Bunlar gibi bir çok soru hemen akla gelebilir, ancak bir kısmının cevabını şimdilik biliyoruz.
İtalya hepimizin bildiği gibi Katolik Kilisesi’nin merkeziydi ve kaynaklar kilisenin satranç oyununa karşı olduğunu yazmaktadır.Neden kilise satrancın oynanmasını istememiştir? 711 yılında İspanya Araplar tarafından fethedilmiş ve giderek varlığını güçlendirmekteyken , Arapların getirdiği bir oyunun,satrancın ,hemen kabul görmesi de zaman almıştır.Kilise’ye göre satranç, taşları ile simgesel bir oyundur ve doğudan gelen bu kültürün hemen kabulü , işgalin kabulü anlamına gelmektedir.Şah,vezir,kale,fil,piyon.Hiçbirisi de Avrupa kültürünü yansıtmamaktadır.Ancak kaynaklardan öğrendiğimiz, M.S.800 yılında Papa III.Leo’nun , Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nu ilan edip ,Charlemagne (Şarlman)’nı kral olarak tanımasıyla, bir rahatlama dönemi yaşanmaya başlamıştır.Charlemagne satrancın da oynanmasına izin verdiği için ,o dönemden sonra yapılan satranç taşlarının daha süslü ve şekilli olduğunu söyleyebiliriz. (5)
Charlemagne Satranç Seti
Bu süreç içinde ‘fil’in giderek ‘bishop’ yani ‘papaz’ olmasına da şaşırmamak gerekir.Kilise giderek sevilen satranç oyununun taş adlarının ve özelliklerinin değişimiyle benimsemeye başlamıştır.11.yy da yapılan Charlemagne Chess Seti ve 12.yy Lewis Chess Seti (1150-1200) bu gelişmelere en güzel örnektir.Her iki takıma baktığımız zaman her ikisin de ‘vezir’ ‘kraliçe’ , ‘fil’ ise artık ‘papaz’dır. (Charlemagne setinde papazlar fil üstünde ve fil figür olarak bulunmaktadır.)(6)
Lewis Satranç Seti
Queen(Kraliçe),İtalya 12.yy
Fil’in ad olarak değişimine kilisenin etkisi ortadadır.Ancak neden ‘Vezir’ kraliçe olarak isim ve cinsiyet değiştirmiştir.İşte Yalom ,tam da bu noktayı ele almakta ve kitabında Avrupa ‘da o dönemdeki kraliçe ve diğer tarihi kişiliklerin satranca nasıl etkide bulunduğunu açıklamaktadır.Yalom’a göre ‘vezir’ doğu kültüründe önemlidir ancak Avrupa’da ‘vezir’ yoktur ve Kraliçe önemlidir.Kral’ın yardımcısı ve halkın her zaman merak ettiği Kraliçe.
Notre Dam Katedrali’nde ki Kabartmalar
Yalom’a göre Orta çağ Avrupa ‘da gücün en önemli ilk simgesi Meryem Ana’ydı.Yeni Ahit’te ki yumuşak başlı ,uysal anne ,Orta Çağ da daha güçlü bir karakter olarak bilinmekte ve anılmaktadır.Yalom ,Notre Dam Katedrali’nin(M.S.1160) kapısının üstünde yer alan ve Meryem’e ithaf edilen , ‘Kutsal Meryem’in taç giyme ‘ töreni kabartmalarının ,o dönemde kadına verilen önemin göstergesi olduğunu belirtmektedir.(7)
Kaynaklar
1 ) http://www.goddesschess.com/lasvegasshowgirls/vegasgirlsgode lpart1.htm
2 ) http://www.websters-online-dictionary.org/definition/ISABELL A+OF+CASTILIA
En Güzel Harp Oyunu “Satranç”
Bu yazıya “Satranç” konusuna hiç inanmayanlar, ya da bu muhteşem oyuna; “bildiğimiz dama oyununun çığrından çıkmış hali” şeklinde değerlendirmelerde bulunanlar, muhtemelen hiç ilgi duymayacaklardır. Ancak birazcık objektif gözle konuya yaklaşmaya başlayınca; inanmamak bir tarafa, onun bir sevini veya hayranı olmak, yalnızca bir an meselesidir.
Biraz iddialı olmakla beraber; işte bu küçücük 64 kare üzerinde oynanan bu muhteşem oyun, aslında korkunç bir meydan muharebesinden başka bir şey değildir.
Dehşet, hareket, zayiat, muhakeme, planlama, metanet, inisiyatif, baskı, taarruz, savunma, aldatma, tanklar, piyadeler, helikopterler, istihkamcılar, her şey mevcuttur satrançta.
Bu yüzden muharebeyi deneyecekler bu sınavdan da geçmelidirler. Gerçekten de SATRANCIN askerlik mesleğiyle çok büyük ilişkisi vardır. Bu yüzden bu oyuna sivillerden çok bizlerin sahip çıkması gerekmektedir. Bu oyundaki mantık; “askeri usul ve doktrinlerin” tümünü kapsamaktadır.
Bu kadar sözden sonra heveslensek; hemen çarşıya koşup, bir takım alsak, hatta kitabını alıp kaidelerini öğrensek, haftalarca pratikler yapıp, varyasyonları, kombinezonları, açılışları ezberlesek ve oyun oynamaya hazır bir duruma gelsek; “HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORUM” durumundayızdır. Düşünelim şimdi: sıfırın altında bir yerden başladık, çok dik bir yokuşu tırmandık ve ulaştığımız yer ancak “SIFIR” oldu.
İşte böylesine sabır isteyen bir oyundur. Devam edelim: Hergün oynasak, beynimizi azami kapasiteyle zorlasak, yensek, yenilsek bile, gene de “Ben satrancı iyi oynuyorum” demek çok güçtür. Hele usta, yada büyük usta olmak gerçekten de aslanın ağzındadır. Son 10 yıl içinde dünyada “Doksan” kadar büyük ustanın bulunduğunun bilinmesi ise, güçlüğün derecesini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda; biraz daha gerçekçi olarak; “Büyük Usta” olmak gibi iddialı bir yoldan ziyade, iyi satrancı yada satranç sever olabilmeyi hedeflemeliyiz. Bu mümkün olabilecektir. Özellikle Askeri Liselere yardımcı ders olarak konursa ve daha bu yaşlardan sevdirilirse en azından iyi satranççılar, dolayısıyla da iyi stratejistler, taktikçiler yetişebilir. Yetiştirmede en iyi ve en ekonomik yardımcılardan biridir satranç.
Kişi kafasının gücünü somut olarak görmekten korkuyorsa, satrancı hiçbir zaman oynamak istemeyecektir. Şansa veya zara bağlı, tavla gibi daha kolay oyunları; beyni çalıştırmaya sürükleyen, insanı zora sokan satranca tercih edecektir.
Bizler, genelde kafa oyunlarında yenilmeyi pek sevmeyiz. Hatta yenilsek, hazmedemeyiz. Çünkü bizde başarı ya kaba kuvvete, yada kolay kurnazlıklara dayanmıştır. Satrançta kaba kuvvet yoktur. Kurnazlıklar ise karşı tarafın anlamasıyla derhal aleyhinize bozuluverir.
Satrancın en önemli özelliği; maddi ve manevi bütün gücümüzle “Yenmek için” savaşmak gerektiğini öğretmesidir. Her şey yenmek için başlar. Savaşma azim ve irademiz tamdır. Hep bunun gerçekleşmesine çabalarız.
Ancak karşımızdaki bizden güçlüyse; “yenilirken öğrenmeyi” satrançta öğreniriz. Yenilince her şey bitmez. Tıpkı muharebe gibi; Eğer yenilirsek, dövünüp her şeyi bırakmayı değil, aksine neden yenildiğimizi araştırmayı, hangi hataları yaptığımızı araştırmayı, bir daha sefere aynı hatayı yapmamak için, daha çok hazırlanmayı öngörür. Kısaca satranç yenilgisi bir askere “her şeyin bittiğini “değil “yeni bir zaferin başlayacağını” haber verir, mücadeleci ve mert bir mantık aşılar.
Ayrıca satrancı seven, gönülden balı bir kişi kendinden daha güçlü oyuncularla oynamak ister. Amacı daha çok öğrenmektir. Eğer, karşımızdakinin bizden iyi oyuncu olduğunu biliyorsak “Nasıl yenileceğimizi” merak etmek öğrenme açısından, cesur ve mütevazı bir düşünüştür.
Satranç ayrıca bir askere şu faydaları sağlar:
“Devamlı muhakeme” zihniyeti aşılar. Durumlar devamlı değişmektedir. Sürekli kısa durum muhakemesi yapmak bir komutan için en önemli alışkanlıklardan biridir.
Sürekli olarak müteakip harekâtın planlanması alışkanlığını kazandırır. Ne kadar daha sonraki hamleyi düşünebiliyorsak o kadar ufkumuz genişler. Başlangıçta 2-3 hamleyi görebiliyorsak daha sonraları, bu 5’ten fazla hamleyi düşünmeye ulaşabilir. Geleceği görmek bir komutan için en önemli meziyetlerden biri olmalıdır.
Harp prensiplerinin, taktik ve stratejik kaidelerin büyük bir çoğunluğunun; 64 karelik muharebe alanında tatbikine imkan verir. Bu konuda pratikler yaparak, alışkanlıklar edinmemizi sağlar.
Satranç, bir komutana beklemeyi, sabretmeyi öğretir. En uygun zamana kadar beklemek ve o anda düşmana vurmak bir komutan için gerekli olan değerli bir meziyettir.
Ölçülü ve soğukkanlı davranmayı öğretir. Tarihte orduları askeri bozuk para gibi harcayan, Komutanlar vardır. Böyle askerine değer vermeyen komutanlar da daima bozguna uğramışlardır. Satrançta ne “Ne olacak? Piyonum giderse gitsin” zihniyeti bu tip bir davranışı aksettirir. Gerektiğinde zafer için bütün taşlar feda edildiği gibi, bazen 1 piyon vermemek için, bütün taşlar seferber edilir. Çünkü; en az değeri olan piyon, belki bir an gelecek, vezir olacaktır. Hatta oyunların bazen bir piyon üstünlüğüyle bittiği, bilinen bir gerçektir.
Satranç insana, “yaratıcılığı” öğretir. Yeni oyunlar kombinasyonlar yaptıkça insan mutlu olur, daha çok yaratmak ister.
Kararsızlığın en büyük düşmanı satrançtır. Özellikle zamanlı oyunlarda, belli bir süre içinde muhakeme yapıp, “en doğru kararı verme” zorunluluğu vardır. Süratli muhakeme ve karar verme, alışkanlığı kazandırır.
İşbirliği ruhu doğurur. Sadece şahın yada komutanın “tek başına bir şeyler yapmasının” çok güç olduğunu, oysa diğer bütün taşlarla müştereken bir başarıya daha kolay ulaşabileceğini gösterir.
Kuşkusuz faydalar çoğaltıldıkça çoğaltılabilir.
Buraya kadar teknik olmayan açıklamalardan bahsettik. Şimdi de satrancın tarihçesini biraz daha ayrıntılı inceleyelim:
Ansiklopedi tanımıyla satranç; 2 kişi arasında 64 haneye bölünmüş kare bir tahta üzerinde, 16’şardan 32 taşla oynanan bir oyundur.
Ancak bu tanımın sadeliğine aldanmamak gerekir. Arap kaynaklarına göre satranç, HİNDİSTAN’da genç bir prense ders veren bir BRAHMAN rahibi tarafından “kralların bile tek başına hiçbir şey yapamayacağını” anlatmak için ortaya konmuş bir oyundur. Rahibin oyununu Prens çok beğenir ve Rahibe “Ne isterse onu dilemesini” söyler. O da; “Satranç tahtasının birinci karesi için 1, ikinci karesi için 2, üçüncü karesi için 4 adet… kısacası 64 kare için de aynı yolla buğday ister. Genç prens, istenilen mükafatı azımsayarak, derhal rahibin isteğinin yerine getirilmesini emreder. Ancak başlangıçta çok basit bir istek gibi görünmesine rağmen işin içinden çıkılmaz, bütün bilginler biraraya gelir, fakat bir türlü gereken buğdayı toplayamazlar. Çünkü rahibin istediği buğday hesaplanınca; 18.446.744.073.709.551.615 rakamı ortaya çıkmaktadır. Bu kadar buğday tanesini ise, o devirde tüm HİNDİSTAN’da üretilen buğdaylarla dahi karşılamak mümkün değildir. Hatta bugün bile, bütün kıtaların yüzölçümünden 76 kat daha genç toprak parçasına buğday ekip, ürününü toplamak gerekir.
Avrupa’ya IX uncu yüzyılda giren satrancın, işte böylesine akıllı bir insanın buluşu olduğu sanılmaktadır. Birçok akıllı insan da XV inci yüzyıla kadar çeşitli kaideleri değiştirerek, bugünkü kuralları ortaya koymuşlardır. Yaklaşık 500 seneden beri de aynı kurallarla oynandığı bilinmektedir.
Tarihçesini kısaca gördükten sonra oyunun elamanlarını, muharebede kullanılan unsurlarla basit olarak karşılaştırmasını yapalım.
PİYONLAR: Yaya piyadenin tam anlamıyla kendisidir. Hareket kabiliyeti sınırlıdır. Oyunun başından sonuna kadar, gerideki elemanlar için “emniyet kuvvetleri” görevini ifa ederler. İleriye yaptıkları hamlelerle, gerideki taşlar için manevra alanı sağlarlar. Özellikle başlangıçta iyi kullanıldıkları taktirde merkezdeki dört karede (kritik arazi), üstünlük sağlayabilirler. Böylece inisiyatifin ele geçirilmesini kolaylaştırırlar. Saldırıya uğrayan Şahın veya Ağır taşların (kale, vezir) önüne geçerek, engelleme gibi istihkamcılık görevlerini de yapabilirler. Ezici üstünlük, piyonların iyi kullanılmasına bağlıdır. Aynı sütunda olduklarında, birbirini koruyamadıklarından her iki piyon da hassas durumda sayılır.
ATLAR: Önündeki taşların üzerinden aşıp, sütre gerisindeki taşlara veya bölgelere, taarruz edebilirler. Bu özellikleri nedeniyle görmeyerek ateş eden topçuyu ve bazen de Hava indirme/uçarbirlikleri çok mükemmel olarak temsil ederler. Şaşırtma ve baskın sağlarlar. Çatallar yaparak aynı anda bir çok birliği ateş altına alabilirler. Atlar hafif taşlardır. İki at birbirini koruyabilir. Sadece Şahla kaldığında (Bir at ve Şah) ikisinin mat yapması çok güçtür. Ancak rakibin hata yapması gerekir.
FİLLER: Genelde motorlu veya mekanize P. Birliklerini temsil ederler. Kesin sonucun veya inisiyatifin ele geçirilmesinde yardımcıdırlar. Bazen görerek ateş eden uzun menzilli topçuyu ihtiva ederler. Bu suretle diyagonal olarak sürekli ve zamanında ateş desteği sağlarlar. Bazen yaptıkları açmazlarla, harikulade pusular tertip ederler. Hafif taşlar olarak nitelendirilirler. Merkezden veya köşeden diğer köşelere doğru uzun ateş ve hareket sahasına sahiptir. (FİANCHETTO) Bir Şah bir Fil mat yapmaz.
KALELER: Kesin sonuç zaman ve yerinde, ağır darbenin indirilmesine imkan veren, hareket kabiliyeti yüksek, sürat ve dtarbe tesirine sahip Tank birlikleri ve aynı değerdedir. Elastikiyet sağlarlar. Eğer yeterli şekilde taviye edilip (Atlar-Filler) görev kuvvetleri şeklinde teşkil edildiklerinde etkileri daha da artar. Geniş bölgelere dağılıp, kısa sürede toplanabilirler. Ayrıca tehdit ettikleri sütunlarda, görerek uzun menzilli, ateş desteği sağlarlar. Aynı sütundaki iki kale, müthiş bir birliktir. Ağır taşlardır. Bir kale, bir şah mat yapabilir. Ancak yeni başlayanlar, böyle bir durumda pat kalabilirler.
VEZİR: Genelde Nükleer silahları, Roket ve Füze birliklerini, Taktik hava kuvvetlerini ve kesin sonucu sağlayacak “Stratejik ihtiyatları” temsil eder. Uygun kullanıldığında büyük bir baskı aracıdır. Ağır taş olarak nitelendirilen Vezir; 16 taş içinde her yöne karşı en uzun ateş ve manevra imkanı sağlayan en önemli elemandır. Şahla beraber “kesin mat” sağlar.
ŞAH: Azim ve iradedir, Komutandır, sancaktır, moral gibi bütün manevi değerlerdir. Muharebe hizmet desteğidir. Disiplindir, eğitimdir. İrtibatlardır, koordinasyondur… Kısacası o giderse her şey biter. Onun ayrıca en büyük özelliği; gerektiğinde kanının son damlasına kadar savaşarak, muharebenin gidişatına etki eder. Tek başına kesin sonucu elde edemez. Ancak elemanlarıyla, savaşlar kazanır, üstünlük sağlar.
Satranç – Harp Prensipleri İlişkisi
Harp prensiplerini tatbik eden komutanlar, daima etmeyenlerden başarılı olmuşlardır. Ancak, bu prensiplerin uygulama dereceleri duruma göre değişir. Satrançta durum aynıdır. Buna göre:
Hedef prensibi: Satrançta aynen harpteki gibi uygulanır. Talimnamelerimizde en son askeri hedef; düşman silahlı kuvvetlerini ve onun savaşma azmini yok etmektir. Her askeri harekatın hedefi de; SON HEDEF’in elde edilmesine yardım etmektir. Bütün satranç elemanları da; Şahı mat etmeye veya rakibin oyunu terk etmesine neden olacak üstünlüklerin ele geçirilmesine yöneltilir.
Satrançta oynayan kişinin hedefi, karşısındaki kişiye kendi isteğini, zorla kabul ettirmektir (Buradaki zor terimi; beynin ve taşların gücünü ifade eder). Teknik terim olarak “Kombinezonlarla”, rakibe istediklerimizi zorla kabul ettirebiliriz.
Taarruz prensibi: Bu prensibi uygulamak bize oyunda; inisiyatifi elde bulundurmamızı, muharebenin cereyanına yön vermemizi, kendi istediğimizi düşmana zorla kabul ettirmemizi, beklenmedik gelişmeleri karşılamamızı sağlar.
Oyunda geçici süreler için savunma yapsak bile mutlaka taarruzu düşünürüz. Talimnamelerimizdeki gibi, buradaki savunma daha sonraki taarruz için, uygun koşulları sağlamak, zaman kazanmak için yapılır. Satrançta da taarruz, “emniyet” sağlar.
Sıklet merkezi prensibi: Kesin sonuç yerinde ve zamanında üstün muharebe gücünün toplanması, en bilinen harp prensiplerinden biridir. Satrançta da; kesin sonucu elde edeceğimiz bölgede, ne kadar çok birlik (Ağır ve hafif taşları) bulundurursak o kadar iyidir (Örnek olarak, Rakibin bir piyonuna taarruz etmezden önce, diğer taşlarla bu piyon üzerinde mutlaka üstünlük sağlamalı, en azından rakipten daha çok taşla bu piyon tehdit edilmelidir).
Kuvvet tasarrufu prensibi: Satranç tahtası (muharebe alanı) üzerinde kesin sonucu elde edeceğimiz yerde, fazla kuvvet toplayabilmek için, tali bölgelerde daha az kuvvet ayırmak zorunluluğu vardır. Örneğin; taarruz ederken Rok kanadındaki, atı ve Fili Şahın emniyetinden alıp, taarruza iştirak ettirebiliriz.
Manevra prensibi: Mevcut taşlarla sabit bir yerde kalmak yerine; kombinezonlar, varyasyonlar yapmak suretiyle kalıplaşmış oyunlardan kaçınmayı öngörür. Standart olmayan oyunlar yapmak ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilir. Pozisyonel (sıkışık) oyunlarda manevra prensibinin sağlanması, küçük üstünlüklerin birleştirilmesi soncu olabilir. Vezirler, Kaleler, Filler, Atlar manevra kabiliyetini arttıran elemanlardır.
Emir-Komuta Birliği: Şah veya oynayan kişinin bu prensibi uyguladığı kabul edilir. Başlangıçtan oyun sonuna kadar; her iki taraf içinde olumlu ve eşit olarak kabul edilir. Acemilerin oyununa karışıldığında acemi oynayamaz. Yardıma rağmen mağlup olabilir (Kural dışı).
Emniyet prensibi: Satrançta başlangıçtaki tertibattan itibaren bunu piyonlar sağlar. Piyonlar; MİKH, İleri Mevzi Hattı, Örtme Kuvveti Hattını temsil ederler. Şahin emniyeti için yapılan uzun ve kısa roklar, zaruri emniyet hareketleridir. Rok yapmak çok tehlikelidir. Ancak talimnamelerde olduğu gibi Satrançta da Emniyet prensibi, riske girmemeyi ve risklerden kaçınmayı gerektirmez. Kurnaz risklerle muharebelerin kazınıldığı gibi, oyunlarda kazınılabilir. Taarruzla inisiyatifi ele geçiren taraf; rakibin müdahalelerine imkan bırakmayacağından, kendi emniyetini de sağlamış olur.
Baskın prensibi: Rakibin beklemediği yer ve zamanda, beklemediği kuvvetlerle ona darbe indirmektir. Bunun içinde ağır ve hafif taşların yığınağı, aldatıcı bir tarzda yapılması son derece önemlidir. Baskın uzun menzilli taşlarla, daha kolay sağlanabilir.
Taktik örtü aldatma Harp prensibi olarak düşünülmesi tartışmalıysa da, satranç sözlüğünde “TUZAK” olarak karşımıza çıkar. Tuzak, teknik bir terim olarak; taraflardan birinin sakıncalı gibi görünen bir hamlesiyle rakibini görünürde kuvvetli sanılan bir hamle yapmaya yönelttikten sonra bir “kombinezon” veya mümkün olursa “Mat Ağı” düzenlemesine, denir. Rakibin isteğini yapan taraf hakkında da “Tuzağa düştü” (Aldatıldı) tabiri kullanılır.
İşte görüldüğü gibi Harp prensipleriyle-Satranç prensipleri hemen hemen aynı şeylerdir. Daha doğrusu satrançta da harp prensiplerinin uygulaması vardır.
Bir diğer konu ise; Pat yada Berabere kalmaktır. Beraberlik, her iki tarafında yenişememesidir. Normal harplerde buna rastlanabilir. Bu terim adeta iki tarafın da birbirine üstünlük sağlayamaması nedeniyle ilan edilen “Ateş kes” antlaşması niteliğindedir. Bir parti içinde birkaç oyun pat olabilir. Ancak gene de sonuçta, partiler çoğunlukla pat bitmez.
Satranç Partisi; 1 oyunluk olabildiği gibi, 1972’de FISCHER ve SPASSKY arasındaki gibi 24 oyunlukta olabilir. Bunu muharebe ve harp olarak birbirine benzetebiliriz. Bir harpte; bazı muharebeler (oyunlar) kaybedilebilir. Ancak; kaybedilse de Harp (parti) kazanılmalıdır. Kim daha çok muharebe (oyun) kazanırsa, Harbi de (Partiyi) genellikle o kazanır.
Satranç Ve Strateji
Satrançta strateji; bir oyunun ana planıdır. Stratejinin uygulamadaki küçük parçalarına ise “taktik” adı verilir.
Oynayanlar başlangıçtan itibaren iki hareket tarzı seçebilirler:
1. Stratejik Taarruz,
2. Stratejik Savunma.
Buna rağmen, bazı oyuncular kararsızlığa düşebilir, veya rakibin oyunlarına göre bir strateji saptamak isteyebilir. Her halükarda da, yukarıdaki 2 faktörden birini seçmesi gerekir. Seçmekte gecikirse, kararsız kalırsa oyunu kaybeder. Satrancın kararsızlığa hiç affı yoktur. Özellikle zamanlı oyunlarda, gecikilirse oyun kaybedilmiş olur.
Ancak bazen bir oyuncu, elde ettiği bir durum nedeniyle hiçbir hamle yapmayı arzulamayabilir. Teknik terim olarak buna ZUGZWANG denir. Fakat oyunun kuralları, muharebenin kuralları gibi acımasızdır. Bu yüzden ZUNGZWANG’daki oyuncu, kendi durumunu bozacak bir hamleyi, zorunlu olarak yapmak mecburiyetinde kalır.
Oyunda Harp veya Muharebe gibi safhalardan meydana gelir. Bunlar:
1.Yığınaklanma ve temasın sağlanmasını ihtiva eden AÇILIŞ safhası,
2.Temastan sonraki varyasyonları, kombinezonları ihtiva eden ARA OYUN safhası
3.Taşların çoğunun imha olduktan sonraki ve Şahın saklanmayı bırakarak, savaşa bizzat katıldığı SON OYUN safhasıdır.
Stratejik Taarruz
Biz, kesin sonucun taarruzla alınacağını biliyoruz. Aynen satranç içinde bu geçerlidir.. Rakibin savaşma azim ve iradesinin kırılması suretiyle oyunu terk ettirmek veya onu mat ederek silahlı kuvvetlerini kati şekilde mağlup etmek ana amaçtır. Rakip tarafa, kendi istediklerimiz zorla (Beyin gücümüz – Taşlar) kabul ettiririz.
Taarruzda inisiyatif en önemli husustur. Satrançta taarruz etmek inisiyatifin ele geçirilmesini sağlar. Ayrıca inisiyatif; Rakibin hatalarından, zayıf taraflarından faydalanarak, ummadığı yerden taarruz ederek, eldeki hafif ağır taşların, piyonları atılgan olarak ve cesaretle kullanılmasıyla kazanılır. Ayrıca inisiyatif; küçük küçük taarruzların birikmesiyle, ezici bir üstünlüğün sağlanmasına da yardımcı olur. Satrançta inisiyatif bir sefer ele geçirildi mi bir daha geri vermemek için azami gayret sarfedebilir.
Buna göre Taarruzda manevra şekilleri olarak:
1. Kuşatma: Genelde tek taraflı kuşatma tercih edilir. Ancak oyunun ileriki safhalarında kalelerle, Vezirle çift taraflı kuşatmalar da, durumun imkan verdiği ölçüde yapılabilir. Talimnamelerimizdeki gibi, elde edilecek başarı, kuşatmanın “Baskın” tarzında yapılmasına bağlıdır. Kuşatmayı yapacak kuvvetler; At ve Fillerle takviyeli KALELER ve VEZİR gibi hareket kabiliyetine sahip taşlardır. Tali taarruzları ise; piyonlar ve hafif taşlar, icra ederler. Kuşatmanın başarısı, piyonlarla (vs) yapılacak tali taarruzun, cephedeki düşmanı tespit edebilme kabiliyetine bağlıdır.
Kuşatmaya karar verildiğinde, rakibin tertibatındaki kuvvetli kesimlerine çatmaktan kaçınılır. Onun ağır taşlarının gerisine düştükten sonra, ağır taşlarla onun yanına ve gerisine darbeler vurulur. Böylece Şah bulunduğu mevzilerde imha edilmiş olur.
Burada Şahı cepheden yapılacak taarruzlarla, bizim istediğimiz bir bölgeye çekilmek zorunda bırakarak, o bölgedeki ağır ve hafif taşlarla imha da edebiliriz (ÇEVİRME).
Ayrıca Atlarla, uçarbirlik harekatı icra ederek, onun gerisindeki hayati öneme haiz bölgeler ele geçirilebilir, gerideki rakip taşlara taarruz edilebilir. Böylece düşey kuşatma yapılmış olur. Oyun süresince “kuşatmaya müsait yan” aranması, bu manevra için son derece gereklidir. Bir yarmayı müteakipte yapılabilir.
2. Yarma: Arazide (satranç tahtası), rakibin taşlarının tertibatı, kuşatmaya imkan vermiyorsa, başvurulacak bir manevra şeklidir. Özellikle rakibin taşların dizilişinde, açılışından sonraki savunmasında, zayıf noktalar ortaya çıkarılmışsa, elde yeterli ağır ve hafif taş varsa ve yarma bölgesinde kullanılabilecekse, satrançta da yarma yapılabilir. Yarmanın piyonlar ve hafif taşlarla başlatılması genelde alışılmış bir yöntemdir. Rakibin özellikle piyonlarını imha ederek veya onun bir piyonuyla bizim verdiğimiz bir taşı yemesi (GAMBİT) suretiyle, onun savunmasında, “gedik açmak” yarmadaki piyonlarımızın en önemli görevidir. İşte elde edilen bu gedikten, sütun boyunca başarıdan faydalanma için, hafif taşlarla takviyeli “Ağır taş görev kuvvetleri”, rakibin derinliklerindeki hayati öneme haiz karelere yöneltilirler. Böylece rakibin savunmasının sürekliliği ortadan kaldırılmış olur. Başarıdan faydalanma kuvvetleri gedikten geçtikten sonra, rakibin ihtiyatlarına (Vezir-Kale-At-Fil) veya Şahına şiddetle taarruz ederler. Yarma genellikle satranç tahtasının merkezinden veya merkezine yakın bölgelerden yapılır. Kuşkusuz oyunun ileriki safhalarında rakip, rok yaparak, bir köşede yeni bir savunma tesis edebilir. O zaman yarma için, bu yeni savunmanın zafiyetleri aranır.
Yarma gediğinden giren kuvvetler, gediği ne kadar genişletirlerse, başarıdan faydalanacak ağır taşların harekatı o kadar kolay olur. Bazen gedik, rakip tarafından kapatılabilir. Böylece ağır taşlar, karşı tarafın savunma hattının gerisinde kalabilir. Bu taktirde en az zarara razı olup, durum daha da kötüleşmeden takas etmek en doğru yol olabilir. (Kaçmak mümkün olmuyorsa) onun için, bu tür manevralar yapılmadan önce çok iyi bir hesap ve planlama yapılmalı, rakibin yapabileceği hamleler (DİK) çok iyi tahlil edilmelidir. Aynı husus kuşatma için de geçerlidir.
3. Cephe taarruzu: Ezici bir üstünlükle oyuna başlayamadığımız veya oyuna eşit kuvvetlerle, aynı şartlarda başladığı için bu manevrayı tatbik imkanı, ancak oyunun ortalarından itibaren uygulanabilir. Tali taarruzlarla da, tespit kuvvetleri tarafından cephe taarruzu yapılabilir. Satrançta da, muharebedeki gibi uygulaması zordur. En az tercih edilir.
Stratejik Savunma
Talimnamelerimizdeki; Bilahare taarruza geçmek için lüzumlu vasıta ve elemanları toplamak maksadıyla, Şahın ve hayati öneme haiz bölgelerin (Ağır taşların bulunduğu bölgelerin) korunması için alınan savunma tedbirleridir. NİMZO-HİNT savunması, Sicilya savunması, PILLSBURY savunması, NIEMZOVİÇ savunması, BİRD Başlangıcı, savunmaya güzel örneklerdir. Savunmada rakibin yapacağı hatalar ve istismar edilecek zayıf tarafların ortaya çıkması beklenir.
Satranç Ve Planlama
Başlangıç için rakibi bilmek, onun oyun şeklini, açılışını, taktiklerini öğrenmek önemli bir konudur (Örnek: Her zaman Ruy LOPEZ açılır, pasiftir, inatçı değildir, taarruzlardan morali çabuk bozulur, atlardan korkar, değişmekten korkar, vs.). Bunları bildikten sonra onun hamlelerine uygun olarak açılışlar planlanır veya bizim istediğimiz şekilde rakip tepki göstermeye zorlanır.
Ancak rakip her zaman aynı taktik ve teknikleri kullanmayabilir. Baskına uğramamak için, her şeye hazır olmak gerekir. Özellikle rakibimizle ilk maçımız olabilir. Hakkında da hiçbir bilgiye sahip olmayabiliriz. Oyun kurarken veya müteakip safhalarda zihnen yapacağımız planlarda daima bu hususu göz önünde bulundurmak gerekir. İyi bir oyuncu sürekli olarak, müteakip harekatı düşünür, birkaç hamle sonrasını planlar.
İcra
Tıpkı muharebedeki gibi hem inisiyatifi kaptırmamak, ham de rakibin taktiklerini öğrenmek için oyunun başlamasıyla birlikte gayret sarfederiz. Ancak bunlar “boş hamle” (ad Libitum) olmamalıdır (Örnek: Veziri ileriye götürdük, rakip öyle bir hamle yaptı ki vezirimizi gene eski yerine çektik). İşte böyle bir durumda rakip bir hamle kazanmış olur. Bu tür boş hamleler, inisiyatifin kaybedilmesine neden olabilir. Piyonlarla, rakibin ileri elemanlarına taarruz edip onun taktiklerini ortaya çıkarmak veya üstünlüğü “yem vermek” suretiyle sağlamak isteyebiliriz. Muharebede cebri keşif dediğimiz bu husus satrançta “GAMBİT” olarak ortaya çıkar. Taarruzla 1 piyon verip, üstünlüğü ele geçirmek (Gambit) alışılmış oyunlardandır.
Aynı şekilde savunma yaparken de, rakibin taarruz hazırlıklarını bozucu taarruzları; piyon-fil-at, hatta bazen kalelerle yapabiliriz. Bu husus için görev kuvvetlerinin teşkil edilip kullanılması çok önemlidir.
Görev kuvvetlerinin teşkili; görüldüğü gibi yeni bir olay olmayıp, satrancın ortaya çıktığı IX uncu yüzyıldan beri bilinen bir usuldür. Fillerle takviyeli kaleler, piyonlar ile takviyeli fil, kendi değerlerinden çok daha güçlü bir kuvvetin ortaya çıkmasına neden olur.
Satrançta neyi uygularsak uygulayalım, muharebedeki gibi “karşılıklı destek” en gerekli tedbirlerden biridir. Mümkün olduğu kadar, birbirini koruyan taş sistemi kurmaya gayret edilmelidir. Bu hem gücün artmasına, hem de emniyetin kuvvetlenmesine yardım eder (Örnek: Kalelerin birbirlerini desteklemesi, piyonun fili desteklemesi dolayısıyla, filin piyonu desteklemesi).
Savunmada Piyonlar; hem emniyet kuvvetlerini, hem de 1 inci hat birliklerini bölgesini temsil ederler. Uygulanacak savunma genelde “Aktif” olmak mecburiyetindedir. Piyonlar taarruzi olarak ilerler, açılıp mümkün olduğu kadar fazla ateş sahası elde etmeye çalışırlar. Böylece ileriden savunma sağlanmış olur. Ancak piyonlarla gerideki taşlar arasında, mutlaka karşılıklı destek olması gerekir. Aksi taktirde parça parça mağlubiyetler olur. Emniyet kuvvetlerinin AMS.ndaki birliklerin ve ihtiyatların kullanılmasını ihtiva eden savunma doktrini, aynen satrançta da geçerlidir. Savunma sırasında, taarruz için fırsatlar kollanır, gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra da, genel karşı taarruza geçilir.
Genelde, satrançta oyun şu şekilde gelişir: Taraflar merkezde (Geometrik merkezdeki 4 karede) üstünlük sağlamak amacıyla ileri harekete geçip, açılış yaparlar. Her iki tarafta karşı tarafın piyon (piyadelerinin) düzenini bozmaya çalışır. Merkezde inisiyatifi ele geçiren taraf üstünlüğü sağlamış olur. Bu üstünlük için bazen piyon bile feda edildiği olur (GAMBİT). Sonunda, bir taraf diğerini savunmaya mecbur eder. Şahın rok yapmasına (Emniyet tesisine) İMKAN VERMEDEN İMHASINI SAĞLAMAK MAKSADIYLA, Şahın bulunduğu tarafa doğru amansız bir taarruza girişilir. Karşı tarafta bunu bildiği için, savunmasının emniyetle devamlılığını sağlamak maksadıyla, rok yaparak Şahı daha emniyetli arazi kesimlerine (köşelere) kaçırmak isteyecektir. Diğer tarafta, bu Roku önlemek için açmazlar, çatallar yapmak gibi, her türlü gayrete baş vuracaktır.
Satrançta İhtiyat
Taarruzda beklenmedik durumları karşılamak, başarıyı genişletmek, taarruzları takviye etmek maksadıyla kullanılan atlarla, fillerle takviyeli kaleler veya vezirden meydana gelir. Savunmada ise; AMH.’nda meydana gelen girmeleri bertaraf etmek ve giren kaleleri, filleri, atları, veziri imha etmek maksadıyla; karşı taarruzları yapmak için kullanılırlar. Savunmada ihtiyat, ayrıca emniyet sağlar.
Oyuna daima beyaz başlar, dolayısıyla beyaz her zaman 1 hamle üstünlükle muharebeye girer, inisiyatifte beyazdadır. Ne var ki sonradan yapacağı hatalarla, bu avantajı kaybedebilir. Oyuncuya üstünlüğü kaybettiren bir hamleden; “Tempo kaçırmak” olarak söz edilir. Bu tempo birden arttığı gibi, küçük küçük üstünlüklerle de artabilir. Ustaların oyununda, genellikle tempo ağır ağır artar.
Satranç – Kısa Durum Muhakemesi (Vdam)
Satranç başlangıçta da belirttiğim gibi, sürekli muhakeme ister. Karşılaşılan her durum için, kısa bir durum muhakemesi yapılır ve hangi hamle yapılacaksa ona karar verilir.
1. Vazife: Rakibin savaşma azim ve iradesini yok etmek ve Şahı mat etmektir. Durum içinde bu vazifeyi yerine getirecek görevler kendiliğinden çıkarılabilir (İnisiyatifi ele geçirmek v.s.).
2. Düşman: Genel olarak şu imkan ve kabiliyetlere sahiptir:
a. Rakip uygun açılış yapıp, merkez karelerde üstünlük sağlayabilir.
b. Bu üstünlüğü Filleriyle, Atlarıyla, Kaleleriyle, Veziriyle takviye edebilir. Rok yapmamızı engelleyebilir.
c. Buna paralel olarak cephedeki harekatının temposunu arttırarak, küçük taarruzlarla inisiyatifi ele geçirebilir.
Bu hususlar sağlandıktan sonra rakip, gelişmelere paralel olarak şunları yapabilir:
a. Bazı cephelerden çektiği ağır ve hafif taşlarıyla bir bölgede sıklet merkezi tesis edip, savunma cephemizde yarma ve kuşatmalar yapabilir.
b. Bu harekatını müteakip ağır taşlarıyla başarısını geliştirebilir.
c. Stratejik ihtiyatlarımızı (Vezir, kaleler v.s.) imha edebilir, hareketsiz bırakabilir.
d. Mat Ağını kurabilir, Şahı Mat edebilir.
3. Arazi: Satranç tahtası, küçücük 64 kareden ibaret olmasına rağmen, talimnamelerdeki GÖKEY kurallarını aynen ihtiva eden çok büyük ve geniş muharebe sahasıdır.
a. Gözetleme ve ateş sahaları: Taşın cinsine ve satranç tahtasının çeşitli bölgelerine göre bu sahaların etkinliği değişmektedir (Örnek olarak bir piyonun ateş sahası; düşman olduğu taktirde bir kare ileri sağa veya bir kare ileri soladır. Kısa kendi çevresindeki birer karede, gözetleme ve ateş sahası elde edebilir. Oysa Vezir; önünde taş olmadığı müddetçe, diyagonal veya sütunlar boyunca, satranç tahtasının hudutlarına kadar çok daha uzun gözetleme ve ateş sahası sağlar.). Ayrıca Satranç tahtasının üzerindeki çeşitli karelerin çeşitli gözetleme ve ateş sahaları vardır (Örnek: Tam merkezdeki bir vezir dört bir köşeye diyagonal, artı şeklinde 4 kenarın ortasına sütunlar boyunca, 8 ayrı istikamette, gözetleme ve ateş sahası sağlayabilir. Oysa aynı vezir köşelerden birindeki kare üzerinde olduğu zaman sadece bir diyagonal, ikide sütun boyunca olmak üzere, üç istikamette gözetleme ve ateş sahası sağlar.). Satranç tahtasının kenarları, dışardan bir tehlike gelmeyeceğine göre emniyet sağlar, ancak ateş ve manevrayı kısıtlar.
b. Örtü ve gizleme: Bütün taşlar Şah için, birbirleri için örtü sağlarlar (Örnek: Piyonlar gerisindeki bütün taşlar için, rakibin görerek ateş eden bütün silahlarına karşı örtü sağlar. Ancak At gibi görmeyerek ateş eden silahlar bu örtünün üzerinden aşıp hedeflerini imha edebilirler). Satrançta, somut bir gizleme, oynayan şahıs herşeyi gördüğünden ve taşların gözleri olmadığından yapılamamaktadır.
c. Kritik arazi: Oyunun başlangıcında merkezdeki 4 karedir. Ele geçiren taraf, üstünlüğü sağlamış olur. Müteakiben muharebedeki gibi, uygulamanın harekatın tipine, vazifeye göre değişir (Örnek: rakip şahıs bulunduğu kare ve civarı kritiktir veya rakip ağır taşların bulunduğu kesimler kritik arazilerdir).
d. Engeller: Bazen taarruz edene karşı piyonlarla hamleler yaparak (öne alarak v.s.) engeller yapılabilir. Ayrıca gerektiğinde Şahın ve ağır taşların önüne çekilen hafif taşlarla, engelleme yapılabilir. Satranç tahtasının dışı geçilmesi mümkün olmayan engeller olarak düşünüldüğünde; rakibi özellikle köşelere, kenarlara sıkıştırmak suretiyle imha etmek, en doğru yollardan biridir.
e. Yaklaşma istikametleri: Oyunun gidişatına göre, bazen sütunlar boyunca, bazen de diyagonal olabilir. Kenarlardaki sütunlar (yaklaşma istikametleri) yan emniyeti sağlarlar.
4. Mevcut kuvvetler: Uygulayacağımız manevralara göre değişmekle beraber, başlangıçta, 16 adet yalnız başına hareket eden birlik vardır. Bunların nitelikleri, imkan kabiliyetleri aynı cins taşlarda aynı, farklı taşlarda ise farklıdır (Örnek: İki piyon aynı özellikleri taşır, bir piyon ve fil ise farklı özellikler taşır).
Sonuç
Buraya kadar belirtilenlerden sanki “iyi satranç bilen, iyi komutandır” gibi bir iddia ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz böyle olamaz. Eğer böyle olsa, Fisher’in (ABD), Spassky (SSCB)’nin Petrossian’ın, Ruy Lopez’in meydan muharebeleri kazanmış komutanlar olmaları gerekir.
Satranç, bütün bir eğitim sistemindeki yardımcılardan biri olarak düşünülmelidir. Bir tamamlayıcıdır, ancak gereklidir.
Bir asker için, okumak gibi gereklidir. Başlangıçta da belirtildiği gibi usta veya büyük usta olmak değildir amacımız. Ama harp prensiplerinin, taktik ve stratejik usul ve kaidelerin tatbiki için en kolay ve en ekonomik yolu olan satrancı öğrenmektir amacımız.
Harp en güzel “yaparak” öğrenilir. Ancak şu anda barışta olduğumuza göre, en azından talimnamelerdekini alışkanlık haline getirmek için, en iyi pratiklerden biridir satranç.
Askerliğin yanısıra sivil hayattaki uygulamalarda da vardır satranç. Üniversite imtihanlarına hazırlanan öğrencinin çalışacağı konuda sıklet merkezi yapmasıyla, Kaleleri Filler bir bölgede toplayarak, o bölgede daha sonra yapılacak bir taarruz için sıklet merkezi tesis etmek arasında hiçbir fark yoktur.
Kısacası; askeri okullara, kışlalara, hatta sivil okullara satranç daha fazla girmelidir. Müsabakalarla teşvik edilmeli, dergilerde satranç köşeleri açılmalıdır.
Bilenlere düşen görev ise öğretmektir. Bütün arkadaşlarımıza, kardeşlerimize, çocuklarımıza satrancı öğretilim. Satranca sahip çıkalım.
DİKKAT: Bu yazı Kara Kuvvetleri Dergisinin, 73. sayısındaki (Temmuz 1984) yazıdan alınmıştır. Satrancın aslında daha neleri ifade ettiğini satranç severlerle paylaşmak istediğimden yazarın kendisinden izin alınarak buraya koydum. Bu yazının bütün hakları, yazının sahibi P.Yzb. Cihangir AKŞİT’tir.