Tarihçe:
Satranç, 5. Yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, bugünkü İran ve Arap yarımadası istikametinden dünyaya yayılmıştır. İran’dan kuzeye doğru yol alırken, Araplar ise Cebelitarık üzerinden İspanya’ya taşımışlar, İspanya’dan da Avrupa’ya yayılmıştır.
Satranca esin kaynağı olan Hint ordusu “dört kısımdan” oluşmaktaydı. Bunlar atlı kuvvetler, filli kuvvetler, savaş arabaları ve erler. Erler erliğini koruyarak hala er olarak kalmasına rağmen, diğer taşlar oyunun yayıldığı bölgelere göre zamanla değişimlere uğramıştır. Bu değişim durmayıp sürmekle birlikte, bu gün için erler Fransızca “piyon”, İtalyanca “piyade” Türkçe “er” olarak adlandırılmaktadır. Avrupalılar Fil için “rahip”, Şah için “kral”, vezir içinse “kraliçe” anlamına gelen adlar kullanmaktadırlar. Başlangıçta savaş arabası olan kaleler, sonrasında “top” olarak adlandırılmış ve günümüzde de Kafkas bölgelerinde ve Türki cumhuriyetlerde kaleye hala “top” denmektedir.
Hint dilinde “dört” anlamına gelen “çatur” sözcüğü ile “kısım”, “kol” anlamına gelen “anga” sözcüğü birleşerek, oyuna “çaturanga” adı verilmiştir.
Çaturanga İran’a geldiğinde “Çatrang” Anadolu’ya geçtiğinde “satranç” şeklini almıştır.
Satranç Tahtası:
Satrancın ne olup ne olmadığı konusunda çok şey söylenebilir. Ancak en kolay tanımıyla satranç, iki kişi arasında oynanan bir oyundur.
Bu oyunun oynandığı alana “satranç tahtası” diyoruz. Oyun alanımız bahçede beton bloklardan da olsa, masamızda plastik bir zemin de olsa, içeriği ve yapısı ne denli değişik olursa olsun, satranç oyun alanı bizler için “tahta” olarak adlandırılır.
Şairin, “bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı” dizesinden başlayarak, zaman zaman çevremizde duyduğumuz, “ayakların yere bassın” uyarılarını düşündüğümüzde, insanların yaşadığı dünyayı tanıma, üzerinde bulundukları zemini bilme gereksinimi vardır ki, kişi doğru davranış denklemleri kurabilsin… Tıpkı evden okula, işe ve her türlü gidişe gelişe ait olan yolları bilmek gerektiği gibi. Yaşadığımız kentte kaybolmak istemiyorsak kentin cadde ve sokaklarını tanımak zorundayız. Eğer satranç tahtasında kaybolmak istemiyorsak, öncelikle tahtayı tanımak zorundayız ki, bu tahta üstünde oynama olanağına sahip olalım.
Kendisi bir kare olan satranç tahtasında, oyunumuz açısından toplam 64 kare vardır. (Bir başka bakışla 204 kare de bulabilirsiniz!…)
64 Karenin 32’si siyah, 32’si beyazdır. Tahtada tam siyah olmasalar da koyu renkli kareler siyah, tam beyaz olmasalar da açık renkli karelere beyaz kare diyoruz. Siyah karelerin tam siyah olmaması siyah taşların / beyaz karelerin tam beyaz olmaması ise beyaz taşların algılanmasında hafif de olsa bir fark yaratabilme çabasıdır. Özellikle piyonların kendi renklerindeki karelerde “kaybolması” gündeme gelebilmektedir.
Tahtanın bir kenarında 8 sıra kare vardır. Sağdan sola yan yana karelerin oluşturduğu kare kümelerine “yatay” diyoruz.
Bir oyuncudan diğerine doğru olan kare kümelerine de “dikey” diyoruz.
Yataylar ve dikeyler ardışık olarak bir siyah bir beyaz kareden oluşurlar. Ancak bir de aynı renk karelerin oluşturduğu kümeler vardır tahtada. Aynı renk karelerin birbiriyle olan ilişkisine “çapraz” diyoruz.
Yatayların işareti “rakamlar” iken, dikeylerin işareti “harfler” olmaktadır. “1’inci yatay, 2’inci yatay” / “a dikeyi”, “b dikeyi” gibi… Burada görülmesi gereken, ileride notasyon dersinde göreceğimiz gibi, dikey adlarının herzaman küçük harflerle yazılmasıdır.
Çaprazlar ise yataylardan ve dikeylerden yararlanılarak, koordinat sistemi ile adlandırılan kareler yardımıyla tanımlanırlar. Evet burada karelerin nasıl tanımlandığını da bilmek gerekiyor: Bir kare, bulunduğu dikeyin adı ve bulunduğu yatayın rakamıyla adlandırılır. Örneğin “e4 karesi” dediğimizde, e dikeyi üzerinde, 4. yatayın kestiği kareyi anlamış olacağız… İşte bir çaprazı tanımlarken de, çaprazın her iki ucunda bulunan kareler söylenerek çapraz tanımlanmış olur. Örneğin; “a1-h8 çaprazı” dediğimizde, beyaz oyuncunun (Beyaz taşlarla oynayan oyuncu) sol köşesindeki kareden, siyah oyuncunun sol köşesine uzanan ve siyah karelerden oluşan hattı anlayacağız.
Yataylar ve dikeyler mutlak olarak 8’er kareden oluşurken, çaprazlar en fazla 8, en az 2 kareden oluşur. Bu nedenle satranç tahtasında 26 çapraz bulunur.
İşte şimdi, karelerden başlayarak, yatay, dikey ve çaprazları keşfe çıkabilirsiniz. Göreceksiniz ki, başlangıçta hiç bir şey görmediğiniz tahtada ne çok şey varmış… Bu şeyler sizlerin oyunlardaki başarınıza açılan kapıları açacak ilk anahtarlarmış…
Dünya Satranç Federsayonu FİDE ölçülerine göre, turnuva tipi bir satranç tahtasının en az 45×45 cm. olması gerekmektedir. Yeni başlayan ve yarışmacı olmayı düşünen öğrencilerin, çalışmalarını bu ölçülere uygun tahtalarda yapmaları, turnuva koşullarına uyum sağlamanın da ilk adımı sayılabilir.
Taşların dizilişi aşağıdaki gibidir.
Eğer tahtada notasyon işaretleri varsa, 1. ve 2. yataylara beyaz taşlar, 7. ve 8. yataylara da siyah taşlar dizilir. Notasyon işaretlerinin olmadığı bir tahtada oyun oynayacaksak, her iki oyuncunun kendi sağındaki köşede bulunan kare beyaz olmalıdır. Burada aklımızda tutmamız gereken önemli bir konu, şah ve vezirin tahtanın kenar ortasında bulundukları, vezirlerin kendi renklerindeki karelerde, şahların ise rakiplerinin rengindeki karelere yerleştiği konusudur. Yani beyaz şah siyah kareye, siyah şah ise beyaz kareye oturacaktır. Böyle olduğu takdirde tahtada tam bir simetri de sağlanmış olur. Notasyon işaretlerinin olduğu tahtalarda (ki eğitim amaçlı her tahtada artık bu işaretler vardır) şahlar “e dikeyinde” vezirler ise “d dikeyinde” bulunurlar. Bunu küçük öğrencilerimize anlatırken; “bu tahtanın efendisi kim?- Şah! O halde efendiler e-evinde oturur” diyerek öyküleme yapmak yararlı olmaktadır. Her antrenör de benzeri öykülemeler üretebilir.
Her iki oyuncunun;
1 Adet Şahı
1 Adet Veziri
2 Adet Kalesi
2 Adet Fili
2 Adet Atı
8 Adet Piyonu vardır.
Satranç oyununda amaç, rakip şahın teslim alınmasıdır. Tehdit altındaki şah, kendini bu tehditten kurtaramıyorsa “MAT” olmuş demektir. “Şah mat” demek, “Şah öldü” demektir.
Şimdi taşlarımızı tanıyarak hareketlerini inceleyelim..